Yazar Hakkında
Suleymaniye Vakfi
Yeni Din’in Adı Hümanizm…
Yeni DİN’in Adı Hümanizm…
23.7.2016
Malum darbe olayından sonra Fethullah Gülen’in bir videosu paylaşıldı. Bu video da Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiği, desteklediği ve yataklık ettiğine vurgu yapılarak uluslararası kamu oyuna, Türkiye’yi tecrid etme noktasında açık çağrıda bulunuluyordu.
Tamamen algı yönetimi olduğu belli olan bu söylem, darbe sonrasında ki başarısızlığın ardından bir çırpınma hamlesi gibi göründü. Sanki özel harpte kullanılan bir taktik ve işaretleşme gibi bir şey… Bu hamle ile bir takım hakim uluslararası mercilere; “Ortadoğu’da zemin kaybedilmekte, biz üzerimize düşeni yaptık ancak başarılı olamadık. Acilen duruma el koyun. Türkiye’yi ve hükümetini yalnızlaştırın!…” çağrısı yapıldı!
Biz ancak açıkta olan ve görünen ile karar verebiliriz.
Türkiye’nin yalnızlaştırılması konusunda uluslararası çevrelerden cılız da olsa bazı hamlelerin olduğu görüldü… Bunu, darbe karşısında kimi çevrelerin hükümete verdiği desteğin, bazı şartlar ile birlikte sınırlanmasından da anlayabiliyoruz.
TIR MESELESİ
Söz konusu videoda Fethullah Gülen’in ısrarla üzerinde durduğu bir konu, operasyon ile durdurulan MİT Tırların IŞİD’e yardım götürdüğü iddiasıydı. Diğer tarafta Türk Devleti’nin en yetkili ağızları, TIR’ların Suriye’deki Türkmen’lere gönderilen malzemeleri taşıdığını belirtti. Buna belli bir kesim inanmayabilir. Ancak bu olayda Türk Hükümeti’nin somut ve inandırıcı, iddia sahiplerinin ise soyut ve algı oluşturmaya yönelik bir tutum sergilediğini söylemek gerek. Sonraki gelişmelerde Fethullah Gülen taraftarlarının pek sık kullandıkları “HUKUK” yaklaşımının da kendilerini yeterince desteklemediği görüldü. Bir hukuki usul ve delil bütünlüğüne sahip olunmadan zan üzerinden bir algı oluşturma çabası olduğu ortaya çıktı.
PKK BOMBALARI
Bir an için Fethullah Gülen cemaatine yakın olan Emniyet, Jandarma, İstihbarat, Yargı ve Basın güçlerinin vatan ve millet için cansiperane bir adım atarak IŞİD gibi tehlikeli bir örgüte malzemelerin gönderilmesini, Türk Hukuk sistemini adeta yardırarak önlediklerini düşünelim. O zaman şu soru da sorulacaktır;
Adına “Barış Süreci” denilen dönemde muhalefet ve bu çevrelerce PKK’nın soktuğu iddia edilen ve sonrasında bölgesel kalkışmalarda kullanılan bombalar ülkeye sokulurken neredeydiniz?
Bu soru kritik öneme haiz bir sorudur! Zira hiçbir dönemde, hiç bir ülkenin hukuku bu tarz yığılmalara izin vermez. Bu hazırlıklar Emniyet, Jandarma, İstihbarat, Yargı ve Basın güçlerinin gözünün önünde gerçekleştiyse neden bu millet aşkıyla yanan merkezler duruma el koyup zamanında görev alanlarının yükümlülüklerinin gereğini yerine getirmemişlerdir. Üstelik böyle bir cevvallik gösterilmiş olsa, hukuki usul ve delil sıkıntısı da çekilmez ve memleket için büyük hizmet yapılmış olurdu…
TERÖRİSTLERE SAĞLIK DESTEĞİ İDDİASI
Söz konusu videoda Fethullah Gülen, IŞİD mensuplarının Türkiye’de ki hastanelerde tedavi edildiğini iddia ediyor ve bunu, en sıradan halkın dahi bildiğini uzun uzun anlatıyor.
Bu iddia, aslında lider seviyede biri tarafından ağıza alınmayıp, ancak dedikodusunun yayılmasına müsaade edilecek türden bir iletişim malzemesi olmalıydı. Zira sokaktaki vatandaş dahi IŞİD mensuplarının hastanelerde kolayca tedavi edildiğini biliyorsa, on yıllardır polis ve asker olmaya zorlanmış olan son derece başarılı gençlerin yetişip mevki sahibi olmuş olanları demek armut topluyorlardı!
Asıl vatan hainliği bu değil midir?
Eğer bilinen bu teröristlere en üst seviyeden bir talimat ile göz göre göre tedavi işlemi yapılmışsa bu çok rahat ispat edilebilir bir durum olurdu. Ancak; doktorun, acil servise gelmiş bir yaralıyı, kan tahlilinden terörist olup olmadığını anlayıp ona göre muamele etmesi beklenemez. Bu tamamen polisin ve istihbaratın işidir. Bazı doktorların PKK’lı teröristleri de tedavi ettiği söyleniyordu…
Bölgede Türkmenlere destek olunduğunu biliyoruz. Bu da, batı blokunun ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) yapılanmasının menfaat ve direktiflerine ters düştüğü için çarpıtılıp, IŞİD üzerinden bir dezenformasyona dönüştürülmüş gibi gözüküyor.
DİNİ REFERANSLAR
Aslında konunun can alıcı noktası Din anlayışı ve Dinî Referanslardır. Bugün bizzat Fethullah Gülen’e[1] ya da bir devlet yapılanması oluşturma amacı içindeki IŞİD’ci olmayan Müslümanlara şu soruları sormak gerekir.
– Eğer devlet yapılanmasını siz kurarsanız referanslarınız ne olacaktır?
– Cariyelik hukuku hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Esirler öldürülür mü?
– Recmi uygulayacak mısınız?
– Dinden dönen öldürülecek mi?
– Birisi resule hakaret etse ona ne yapacaksınız?
– Farklı din mensuplarına nasıl davranacaksınız?
– Mezhep uygulamanız nasıl olacak? (Hangi fıkhı hakim kılacaksınız)
– Faiz hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Vergi sisteminiz olacak mı?
– Gayri Müslimlere “Baş Vergisi / Cizye” uygulayacak mısınız?
Bu sorular artırılabilir.[2] Ancak gerek yok. Zira günün sonunda; IŞİD’de Selefiler de Fethullah Gülen de Diyanet de Ezher de kısacası Ehl-i Sünet veya Şia tüm merkezler, klasik fıkhın kaynaklarının dışında bir anlayışa sahip olmadıklarından, alacağınız cevap başucu mezhep kitaplarına geçmiş geleneksel yaklaşımlar olacaktır. Yani IŞİD’in uygulamalarının bire bir aynısı…
Bir cihat hareketi içinde olup ileride gelişip güçlenince “Batı Medeniyeti” üzerine hakimiyet kuracaklarını sananlar büyük yanılgı içindeler. Batı bu durumun son derece farkında. Dolayısıyla Müslümanlarla kedi fare ile oynar gibi oynuyorlar. İslam Ümmeti; bir yandan Kur’an’dan neşet ettiğine inanarak Dinleri haline getirdikleri Mezhepler, diğer yandan ise Batı’nın teknolojisi ve Medeniyeti ile dayattığı “HUMANIZM” anlayışı arasında, sıkıştırılmış durumda.
Batı Medeniyetinin toplum mühendisleri; bu cendereden Kur’an ile çıkma inisiyatifine sahip olamayan Müslüman Din Önderlerinin tamamını çok iyi ve detaylı tanıyor. Aralarından seçtiklerine, gizli ya da açıktan işine gelen desteği atıyor. Devletleşme sürecinde mesafe almış olan yerlerde güdümlü ve Kur’an’sız Ilımlı İslam’ı, devlet mantığı oturmamış kabile anlayışındaki yerlerde ise Kur’an’sız Radikal İslam’ı destekleyerek tüm İslam coğrafyasında payandalar ve sömürü düzeneklerini kesintisiz oluşturabiliyorlar. En önemlisi de batı medeniyeti; kendi Hristiyan, Yahudi, Ateist, Deist, faydacı toplumuna “İşte Müslümanlar böyle geri, medeniyet yoksunu olup bize muhtaçlar” tezini işliyor. Kendini Müslüman zanneden gruplar ise elleriyle bu ana fikri besleyen malzemeleri üretip Batıya servis etmekten geri duramıyorlar…
Müslümanlar, gelinen son noktada o derece şaşkın haldeler ki, geleceği inşa etme konusunda mağlubiyetlerini hep kişiler üzerinden algılayıp, sürekli bir yeni “Allah’ın Sevgili Kulu” arayışı içindeler. Geleneksel yapı bu olguyu zihinlere öylesine çetrefilli şekilde örmüş ki Müslümanlar değişmemiş bir Kur’an’a ve son Nebî’ye sahip olmalarına rağmen halâ kurtarıcı peşindeler.
Ümmeti doğru yol üzerinde tutması beklenen ilim yuvaları ise bambaşka bir gündeme dalmışlar. Sorunların çözülemediğini gördüğü halde gelenek zincirini kıramayan Ulema, Kur’an’ı bir ahlak kitabı olarak sınırlandırılıp, yerine koyulabilecek güçlü bir postüla[3] arayışında.
Biraz dikkat edildiğinde Müslümanlar arasında aşağıdaki şu grupları hemen ayırt etmek mümkün;
– Birileri; “Kur’an indirildiği dönemin ve bölgenin insanına hitap eder” tezini savunuyor. Onlara göre Kur’an’dan hele hele bilimsel sonuçlar elde etmek beyhudedir ve saçmalamaktır…
– Bir diğer grup; “Ayetler az problemler çok” tezini savunuyor. Bunlara göre Kur’an güncel meseleler ile yorulmamalı ve bir ahlak kitabı olarak bize rehberlikle iktifa etmelidir. Ümmet akıl ve bilimin rehberliğinde yolunu bulmalıdır…
– Bir diğer grup; “Mezhebimiz dini nasıl anlamış ve hayata nasıl aktarmışsa din o’dur. Değiştirilemez ve değişmesi teklif dahi edilemez” anlayışını savunuyor. Bugün geleneksel İslam bu anlayış ile hareket ederek, geleneği devre dışı bırakacak her fikir ve açıklamaya Kur’an ve Hadis kaynaklı dahi olsa kendilerini kapatıyorlar.
– Bir diğer grup ise; Liderinin izinde gidiyor. Liderleri ya da liderlerinin ilham kaynağı eserleri ve programlarını, dinin kaynak referansı olarak alıp cihat ettiklerini düşünüyor. Bunlar da Kur’an ve Hadis kaynaklı dahi olsa her yaklaşımı kendi ilham kaynaklarına onaylatmadan hareket edemiyorlar..
Bu gruplar, siyaseti bir takiyye, siyasetçiyi ise kendilerini hedefe ulaştırmada dünya nimetlerinden faydalandıracak önemli kişiler olarak değerlendirdikleri için, siyaseti etkileyecek sağlam duruş ortaya koyamıyorlar. Bu ortamda siyaset de siyasetçi de temiz kalamayıp, kendilerine bel bağlayanlarla birlikte tökezleyip karanlığa yuvarlanıyorlar. Azınlık bir grup, içine düştüğü ahmaklığı fark edip tövbe edebilse de bu azınlığın büyük çoğunluğu “Kur’an Merkezli çözüm arayışları” na yönelmek yerine, içinde doğru kırıntıları bulunan yukarıda sayılanlar arasındaki bir gruba ya da ağzı daha iyi laf yapan bir lidere meylederek tövbelerini anlamsızlaştırıyorlar.
IŞİD’E ÇAKMAK = BATIYA SELAM DURMAK
Bugün gelinen noktada, Kur’an’ı referans almadan ve siyaset ile kirletilmiş geleneksel Dinî Referansları çöpe atmadan IŞİD’e çakmanın Batı Medeniyetine selam durmaktan başka hiçbir hükmü yoktur.
Düşmanını IŞİD’ci, Tarikatçı, Cemaatçi, Paralelci vb dini yaftalar ile yaftalayan her kimse (özellikle Müslümanlar) mutlaka eline Kur’an’ı almalı ve tüm referanslarını gücü yettiğince buradan çıkarmanın yolunu aramalıdır.
Birilerinin daha ilk cümlede “IŞİD de kendini Kur’an’a yaslıyor. O sebeple Kur’an her zaman çözüm olamaz, hatta saptırır” lafı Kur’an’a yapılan en büyük iftira, zulüm, eyyamcılık ve yol kesiciliktir.
Her fırsatta Din, Din, Din deyip; Kur’an’ı, siyasi menfaatlerine, gelenekçi ulemasına ve yanı başındaki liderlerinin eserlerine onaylatmaya kalkanların, bugün de yarın da Din adına kalıcı ve değerli bir iş yapabilme olanakları yoktur.
HASAN MUSTAFA ARSLAN
[1] Fethullah Gülen’in özellikle belirtilmesi, cemaatinin Dinler arası diyalog konusundaki tutum ve duruşu yanısıra 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde söz konusu cemaatin tarafgirliğinden dolayıdır.
[2] Konuyla ilgili Süleymaniye Vakfı’nda gerçekleştirilen Fıkıh Müzakereleri derslerinde çok sayıda örnek değerlendirilmiş, Kur’an ve sünnet çerçevesinde açıklamaları yapılmıştır. / Bkz; www.suleymaniyevakfi.org / Bkz; www.kurandersi.com
[3] Postüla, ispat edilmeye gerek duyulmadan doğru olarak benimsenen önermeye verilen ad
– See more at: http://www.fitrathaber.com/yazi/yeni-din-in-adi-humanizm#sthash.wG9qSdiS.dpuf
İlgili Yazılar
-
EŞ CİNSELLİK KONUSUNA BAKIŞ
25 Ekim, 2024 -
Kur’an’a Göre Sosyalizm ve İslam
8 Haziran, 2024 -
Kuramer Kuramer’e Karşı
27 Aralık, 2018 -
Nasr Suresinin Başına Gelenler
6 Şubat, 2018 -
Nuh Tufanı İle İlgili Değerlendirmemiz
8 Ocak, 2018 -
Sayın Cumhurbaşkanım, Allah’ı İkinci Sıraya Koyanlardan Olmayın
23 Aralık, 2017 -
İdlib Katliamı
5 Nisan, 2017 -
Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’a Açık Mektup
4 Ekim, 2016 -
Paralel Dinin Kâinat İmamı
27 Temmuz, 2016 -
Paralel Dini Kimler Yaşatıyor
27 Temmuz, 2016