Yazar Hakkında
Abdulaziz Bayındır
Nesih ve Recim Cezası
Nesih sözlükte, ‘iki şeyi yan yana getirip birindeki yazıyı diğerine aktarma’ anlamına gelir. ‘Bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koymaya’ da nesih denir. Bir âyetteki hükmün başka âyetle hafifletilmesi böyledir. Önceki âyete mensuh ikincisine nâsih denir.[1]
Buna göre bir kişinin, yazdığı bir yazıyı bir başka yere aktarması nesihtir. Bu kişi o yazının bir bölümünü çıkarır, bir bölümünü değiştirir, büyük bir bölümünü de aynen aktarır. İkinci yazı, birinciyi nesh eder ve onun yerine geçer. Allah’ın son Kitabı, öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Allah, öncekilerde olan hükümlerin bir kısmını son Kitabı’na almamış, bir kısmını daha iyisi ile değiştirmiş, büyük bir bölümünü de aynen aktarmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ.
“Allah Nuh’a ne buyurmuşsa onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: Bu dini ayakta tutun, onda gruplara ayrılmayın…” (Şûrâ 42/13)
Allah Teâlâ, En’âm suresi 84 ve devamı âyetlerde, Nuh aleyhisselamdan İsa aleyhisselama kadar 18 nebinin adını saymış; onların babalarından, soylarından ve kardeşlerinden de nebiler seçtiğini bildirdikten sonra şöyle buyurmuştur:
أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ
İşte onlar, Allah’ın rehber /kitap verdiği kimselerdir. Sen de onların rehberlerine /kitaplarına uy!” (En’âm 6/90)
Bu ayetteki emir gereği Nebimiz, hakkında hüküm indirilmemiş konularda önceki kitaplara uymuştur. Kıble değişimi ile ilgili ayetler ininceye kadar namaz kılarken Kudüs’e doğru dönmesinin sebebi buydu (Bakara 2/142-150). Aşağıda görüleceği gibi zina ile ilgili hükümler inmeden önce, konunun Tevrat’taki hükmünü öğrenmek için Yahudi alimlerine gitmesi de bu emir gereği idi. Son âyetin inmesiyle birlikte Allah, dinini tamamlandığını bildirilmiş ve artık her konuda Kur’ân’da olan hükümlere uyulmasını istemiştir (Maide 5/3,48).
Kur’an’da, önceki kitaplarda olan bazı hükümleri hafifleten ayetler vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ.
“Ey ehlikitap /kitaplarında uzman olanlar! [2] Size, kitabınızdan gizlemekte olduğunuz şeylerin çoğunu ortaya çıkaran, birçoğuna da dokunmayan elçimiz /kitabımız geldi. Size Allah’tan bir ışık ve açık bir kitap geldi.” (Mâide 5/15)
Önceki Kitaplara, insanlar tarafından yapılan ilaveler de vardır. Bunu da şu âyetten öğreniyoruz:
فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ.
“Fakat elleriyle kitap yazan, sonra onunla geçici bir çıkar sağlamak için “Bu Allah katındandır!” diyenlerin çekeceği var. Hem yazdıklarından dolayı çekecekleri var hem de kazandıklarından dolayı çekecekleri var!”[3] (Bakara 2/79)
Bu tür ilaveler, bütünlüğü bozduğu için onları anlamak zor olmaz. Ehl-i Kitap, bu ilavelere değil, Allah’ın kendilerine indirdiğine uymalıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
إِنَّا أَنْزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُوا لِلَّذِينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالْأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللَّهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاءَ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِآَيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ.
“İçinde doğru yol rehberi ve bir nur bulunan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebiler, Yahudilere onunla hüküm verirlerdi. Kendini Rabbinin yoluna adayanlar ve âlimler de Allah’ın kitabını koruma ve onun Allah katından olduğuna şahitlik etme görevleri gereği, onunla hüküm verirler. Siz insanlardan çekinmeyin; benden çekinin. Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın. Her kim Allah’ın indirdiği ile hüküm vermezse kâfirler işte onlardır.” (Mâide 5/44)
وَلْيَحْكُمْ أَهْلُ الْإِنْجِيلِ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فِيهِ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ.
“İncil’de uzman olanlar, Allah’ın onda indirdiği ile hüküm versinler. Her kim Allah’ın indirdiği ile hüküm vermezse fasık /yoldan çıkmış olanlar işte onlardır. ” (Mâide 5/47)
Önceki kitaplara yapılan ilaveleri tespit için Kur’an’a başvurmak gerekir. Çünkü o kitapları koruma görevi Kur’an’a aittir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آَتَاكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ.
(Ey Muhammed!) Gerçekleri içeren bu kitabı [4] sana, kendinden önceki kitapları tasdik edici ve koruyucu özellikte indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile hüküm ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp onların arzularına uyma. Her biriniz için bir özel hüküm ve geniş yol oluşturduk. Allah gerek görseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Böyle olması, verdiği şeylerle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. Siz iyi işlerde yarışın. Hep birlikte dönüp geleceğiniz yer Allah’ın huzurudur. Anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah size bildirecektir.” (Mâide 5/48)
Bu âyetler gösteriyor ki Kur’an, Allah tarafından indirilmiş kitapların son nüshası olup önceki kitapları nesh etmiştir. Artık uyulması gereken odur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آَمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنْزِلَ مَعَهُ أُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ.
“Onlar (önceki kitaplara gerçek anlamda inananlar), yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi nebi olan bu resule uyanlardır. O resul onların iyi şeyleri yapmalarını ister ve kötü şeylerden sakındırır. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Onların ısrını /ağır yükünü ve üzerlerindeki prangaları kaldırır. Ona güvenen, onun değerini bilen, ona yardımcı olan ve onunla birlikte indirilen nûra (Kur’ân’a) uyanlar var ya işte umduklarına kavuşacak olanlar onlardır.” (A’raf 7/157)
Sünnet, Allah Teâlâ’nın, nebilerine de uymayı farz kıldığı ana yol, Allah’ın gidilmesini isteği yol olduğu halde (Ahzâb 33/38) anlamı değiştirilerek ona, Muhammed aleyhisselamın söz ve uygulamaları denmiş, bununla da yetinilmeyip Kur’ân âyetlerini nesh edip edemeyeceği konusunda gereksiz tartışmalar yapılmıştır. Muhammed aleyhisselam, Kur’ân’a uymakla emrolunmuştur (A’râf 7/203, Ahzâb 33/1-2). Kur’an’a uymakla görevli olan, ona uymayan bir hüküm veremez.[5] Allah Teâlâ şöyle buyurur:
اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ.
“Rabbinden sana vahyedilen ne ise sen ona uy! Ondan başka ilâh yoktur. Müşriklere aldırma!” (En’am 6/106)
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آَيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْآَنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ.
“Ayetlerimiz, birbirini açıklayacak şekilde bağlantılarıyla okununca, bizim huzurumuza varmayı beklemeyenler derler ki: “Bize başka bir kur’ân (âyetler kümesi) getir ya da bunu değiştir. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmeye yetkim yoktur. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Eğer Rabbime karşı gelirsem büyük bir günün azabından korkarım.” (Yunus 10/15)
Bir âyet nesh edilince, Muhammed aleyhisselamın, onunla ilgili söz ve uygulamalarının da nesh edilmiş olacağı açıktır. Neshin tarifini veren âyet şudur:
مَا نَنْسَخْ مِنْ آَيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
“Biz bir âyeti nesh eder veya unutturursak, yerine daha hayırlısını, ya da dengini getiririz. Allah’ın her şeye bir ölçü koyduğunu bilmez misin!” (Bakara 2/106)
Bir âyet de şöyledir:
وَإِذَا بَدَّلْنَا آَيَةً مَكَانَ آَيَةٍ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مُفْتَرٍ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ.
“Bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimizde -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- “Sen sadece iftiracısın.” derler. Aslında onların pek çoğu bilmez.” (Nahl 16/101)
Bu âyetler, nesih için iki şeyi şart koymuştur:
- Âyetler arasında olması.
- Nesh eden âyetin, önceki âyetle aynı hükmü veya ondan daha hayırlı bir hükmü taşıması.
Sonuç olarak Kur’an âyetlerinin büyük bir bölümü, önceki kitaplarda olan âyetlerle aynı hükümleri taşımakta, bir kısmı da hafifletici hükümler içermektedir. Bu sebeple neshe konu olmamış tek âyet yoktur.
Önceki kitaplardaki bir hükmü hafifletmeye zina cezası örnek olabilir.
Tevrat ve İncil’de zinanın cezası ölümdür. Bunu, kendine verilen emir gereği (En’âm 6/90) Muhammed aleyhisselam da uygulamıştır. Daha sonra Kur’ân, ölüm cezasını müebbet hapse çevirmiş arkasından da 100 kırbaca indirmiştir. Şimdi bu konu ile ilgili neshin Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’daki seyrini izleyelim.
A- TEVRAT’TA ZİNA CEZASI
Levililer Bap 20’de şu hükümler yer alır:
10 Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir.
11 Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir.
12 Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir.
13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.
17 Bir adam anne ya da baba tarafından üvey olan kız kardeşiyle evlenir, cinsel ilişki kurarsa, utançtır. Açıkça aşağılanıp halkın arasından atılacaklardır. Adam kız kardeşiyle ilişki kurduğu için suçunun cezasını çekecektir.
19 Teyzenle ya da halanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü yakın akrabanın namusudur. İkiniz de suçunuzun cezasını çekeceksiniz.
20 Amcasının karısıyla cinsel ilişki kuran adam, amcasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de günahlarının cezasını çekecek ve çocuk sahibi olmadan öleceklerdir.
21 Kardeşinin karısıyla evlenen adam rezillik etmiş olur. Kardeşinin namusunu lekelemiştir. Çocuk sahibi olmayacaklardır.
Tesniye Bap 22’de şu hükümler yer alır:
22 Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail’den kötülüğü atacaksınız.
23 Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı ergen bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,
24 İkisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
25 Eğer bir adam kırda nişanlı bir kızla karşılaşır, onu yakalayıp tecavüz ederse, yalnız tecavüz eden adam öldürülecek.
26 Kıza hiçbir şey yapmayacaksınız. Çünkü kızın ölümü hak edecek bir günahı yoktur. Bu, komşusuna saldırıp onu öldüren adamın davasına benzer.
B- İNCİL’DE ZİNA CEZASI
Yuhanna 8. bölümde şu olay yer alır:
3-4 Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, «Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı» dediler.
5 Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?
6 Bunları İsa’yı sınamak amacıyla söylüyorlardı; onu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu.
7 Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve «Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!» dedi.
8 Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu.
9 Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu.
10 İsa doğrulup ona, «Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?» diye sordu.
11 Kadın, «Hiçbiri, efendim» dedi. İsa, «Ben de seni yargılamıyorum» dedi. «Git, artık bundan sonra günah işleme!»
İsa aleyhisselam bu sözüyle recmi kaldırmamış, sadece günahkar insanların şahitliğine dayanarak bu kadar ağır bir cezayı vermemiştir. Matta İncil’inde onun şu sözüne yer verilir:
17 Kutsal Yasa’yı ya da elçilerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.
18 Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek.
19 Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. (Matta 5)
C- HADİSLERDE RECİM CEZASI
Muhammed aleyhisselamın önünden yüzü karartılmış ve kırbaç ile dövülmüş bir Yahûdi geçirildi. Onları çağırdı, dedi ki; “Kitabınızda zinanın cezası böyle midir?” “Evet” dediler. Sonra onların alimlerinden birini çağırdı ve “Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah adına soruyorum, Kitabınızda zina cezası bu şekilde midir? Dedi. Dedi ki; “Eğer böyle sormasaydın söylemezdim, orada recm cezası vardır. Ama üst düzey kişiler arasında zina çoğaldı. Onlardan birini yakalarsak serbest bırakırdık, zayıfı yakalarsak ona o cezayı uygulardık. Dedik ki; gelin, üst düzeye de zayıfa da uygulayacağımız bir ceza üzerinde anlaşalım. Sonra recmin yerine yüz karartma ve kırbaç cezası koyduk. Allah’ın Elçisi Muhammed aleyhisselam şöyle dedi:
“Allah’ım! Senin emrini ilk hayata sokan ben olacağım, çünkü onlar öldürmüşler.”
Hemen emir verdi, o Yahûdi recmedildi, yani taşlanarak öldürüldü. Sonra Allah Teâlâ şu âyeti indirdi:
يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا.
“… Kimi Yahûdiler… Kelimelerin asıl anlamlarını yerlerinden kaydırır /tahrif eder; “Size şu hüküm verilirse kabul edin, verilmezse kabul etmeyin” derler. …” (Mâide 5/41)
Çünkü diyorlardı ki, “Muhammed’e gidin; yüz karartma ve kırbaç cezası verirse uyun, recm yani taşlayarak öldürme cezası verirse kaçın.”
Sonra bütün kafirlerle ilgili şu âyetler indi:
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
“…Her kim Allah’ın indirdiği ile hüküm vermezse kâfirler işte onlardır.”
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“…Her kim Allah’ın indirdiği ile hüküm vermezse yanlış yapanlar işte onlardır.”
وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
“…Her kim Allah’ın indirdiği ile hüküm vermezse fasık /yoldan çıkmış olanlar işte onlardır. ” (Mâide 5/44-47)[6]
Bir Yahûdi kadınla bir Yahudi erkek zina etmişlerdi. Biri, bir başkasına dedi ki; “Bizi şu nebiye götürün. Çünkü o, hafifletici hükümlerle gönderilmiştir. Eğer recmden hafif bir ceza verirse kabul ederiz, Allah’ın yanında bize bir dayanak olur, deriz ki; “Nebilerden birinin kararına uyduk”.
Nebimiz Muhammed aleyhisselama geldiler. Mescitte ashabı arasında oturuyordu. Dediler ki; “Ebû’l-Kasım![7] Zina etmiş bir erkekle kadın hakkındaki görüşün nedir?” O, hiçbir şey söylemeden Beyt-i midraslarına yani Tevrat eğitim ve öğretimi yaptıkları kuruma[8] geldi. Kapıda durdu ve dedi ki: “Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah adına soruyorum, evli iken zina edenin cezası, Tevrat’ta nedir?” Dediler ki; yüzü kül ile karartılır, kırbaç vurulur ve eşeğe ters bindirilerek dolaştırılır. İçlerinden bir genç sessiz kaldı. Nebimiz aleyhisselam onun suskunluğunu görünce yemin verdirerek ısrar etti. O genç dedi ki: “Allah’ım! … Sen bize yemin verdin… Biz Tevrat’ta recm cezasını görüyoruz…” Nebi aleyhisselam şöyle dedi: “Allah’ın emrine karşı ilk çıkışınız nasıl oldu?” Dediler ki: Başkanlarımızdan birinin bir yakını zina etti. O, ona recm uygulamayı erteledi. Sonra halktan biri zina etti. Başkan onu recmetmek istedi. Onun kavmi araya girdi ve dediler ki, “Senin yakınını getirip recmetmezsen bizim yakınımız recmedilemez.” Sonra uygulanacak ceza konusunda anlaştılar. Nebimiz aleyhisselam dedi ki: “Ben Tevrat’ta olan ile hükmediyorum.” Emir verdi, ikisi de recmedildi.
Zührî dedi ki: Bizdeki bilgiye göre şu âyet bu konuda inmiştir:
إِنَّا أَنْزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ.
“İçinde doğru yol rehberi ve bir nur bulunan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebiler, Yahudilere onunla hüküm verirlerdi.” (Mâide 5/44) Nebimiz de onlardandır.[9]
Bir gün Muhammed aleyhisselama bir Yahûdi erkek ile bir Yahûdi kadın getirilmişti. Birlikte suç işlemişlerdi. Allah’ın Elçisi Muhammed aleyhisselam dedi ki: Bu konuda Kitabınızda ne buluyorsunuz? Alimlerimiz yüzlerinin külle karartılması ve hayvana ters bindirilmeleri cezası koydu dediler.
Abdullah b. Selam dedi ki: “Ey Allah’ın Elçisi, söyle, Tevrat’ı getirsinler.” Tevrat getirildi. Biri elini recm âyeti üzerine koydu. Öncesini ve sonrasını okumaya başladı. Abdullah b. Selam; “Kaldır elini” dedi. Elinin altında recm âyeti hemen göründü. Allah’ın Elçisi emir verdi, ikisi de taşlanarak öldürüldü.[10]
Aşağıdaki âyetin, bu zina olayı ile ilgili olduğu rivayet edilmiştir:[11]
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرَاةُ فِيهَا حُكْمُ اللَّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُولَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ.
“Onlar /o Yahudiler seni nasıl hakem yapıyorlar! Halbuki ellerinde Tevrat, içinde de Allah’ın hükmü var. Hakem yapıyor, sonra da yüz çeviriyorlar? Bunlar (sana da kendi kitaplarına da) inanan kimseler değillerdir.” (Mâide 5/43)
Bu âyet, Tevrat’taki zina hükmünün Allah’ın hükmü olduğunu kesinleştirmiştir. Yahûdilerin Nebimiz’e gelmeleri, bu cezadan kaçmak içindi. Bu yüzden gönderdikleri kişilere şöyle demişlerdi:
إِنْ أُوتِيتُمْ هَذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا
“…“Size şu hüküm verilirse kabul edin, verilmezse kabul etmeyin” derler. …” (Mâide 5/41) [12]
D- RECİM CEZASININ KALDIRILIŞI
Nisa Suresindeki âyetlerle recm, yani taşlayarak öldürme cezası, kadınlar için ev hapsine çevrilmiş ayrıca kadın ve erkeğe, kendilerini düzeltinceye kadar eziyet edilmesi yani sıkıntı verilmesi hükme bağlanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِنْكُمْ فَإِنْ شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّى يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلًا. وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَآَذُوهُمَا فَإِنْ تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا رَحِيمًا.
“Kadınlarınızdan zina yapanlara karşı sizden dört şahit getirin. Onlar şahitlik ederlerse ölünceye veya Allah onların lehine bir yol açıncaya kadar o kadınları evlerde tutun. Sizden zina yapan o iki kişiye (kadına ve erkeğe) sıkıntı verin. Eğer tövbe eder / dönüş yapar ve kendilerini düzeltirlerse artık onlara ilişmeyin. Allah tövbeleri çokça kabul eden ve ikramı bol olandır.” (Nisa 4/15-16)
Bu âyetler hem Tevrat’taki recm, yani taşlanarak öldürme cezasını kaldırmış, evli – bekâr ayrımı da yapılmamıştır.
Birinci âyette geçen, “…Allah onlara bir yol açıncaya kadar…” ifadesi, cezanın daha da hafifletileceğini gösterir. Hafifletme Nur Suresinin ikinci âyeti ile olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ.
“Zina eden kadınla zina eden erkekten her birinin cildine yüz kırbaç vurun! Allah’ın verdiği cezayı yerine getirirken onlara karşı yumuşamayın! Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız böyle yapın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezayı gözleriyle görsün!” (Nur 24/2)
Ayetteki, cildine vurun = (فَاجْلِدُوا ) emri, hem deriye vurma hem de deri ile vurma anlamındadır. Vücutta bir iz ve acı bırakmaz (Müfredat).
Bu âyet; kadın-erkek, evli-bekâr ayırımı yapmadan zina cezasını 100 kırbaç olarak hükme bağlamıştır. Bu ceza, Nisa suresinde geçen, ölünceye kadar ev hapsinden ve kendini düzelttiği kanaati doğuncaya kadar eziyet görmekten hafiftir.
Kur’ân, Tevrat’ta yer alan, Nebimizin de bir süre uyguladığı zina ile ilgili hükümleri nesh etmiştir. Nebimizin önceki uygulamalarına bakarak Nur Suresinin, bekârlara verilecek cezayı düzenlediği, Kur’ân’da evlilerle ilgili hüküm olmadığı iddia edilir. Halbuki üç âyette, evlilere verilecek cezanın da 100 kırbaç olması gerektiği açıkça gösterilmiştir.
1.Karısına Zina İftirası
وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ. وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ. وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ. وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ.
“Eşlerini zina ile suçlayan ama kendileri dışında şahitleri olmayan erkeklere gelince: Onlardan her biri, dört kere “Allah şahit, kesinlikle doğruyu söylüyorum.” diye şahitlik etmelidir. Beşincisi ise şöyle olmalıdır: “Eğer yalan söylüyorsam Allah’ın laneti üzerime olsun!” Kadından o cezayı/el-azab kaldıracak olan “Allah şahit ki o kesinlikle yalan söylüyor!” diye dört kere şahitlik etmesi beşincisinde de şöyle demesidir: “Eğer onun dediği doğruysa Allah’ın gazabı üzerime olsun!” (Nur 24/6-9)
Nur Suresi 8. âyetteki “o azab = el-azab”ifadesi, dört âyet önceki 100 kırbaç cezasını gösterir. Kelimenin başındaki “el” takısı ahd içindir; başında bulunduğu kelimeye, önceden belirlenmiş bir anlam yükler. Zina konusunda Kur’ân’da belirlenmiş azab 100 kırbaçtır. Arapça bakımından o kelimenin başka bir şeyi göstermesi mümkün değildir. Yukarıdaki âyetlerde sözü edileni kadının evli olduğu da kesindir. Öyle ise bu âyetler de evli olanlara, 100 kırbaç dışında bir ceza verilemeyeceğinin açık delilleridir.
2.Nebi Eşleriyle İlgili Âyet
يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا.
“Nebi’nin hanımları! Sizden kim ispatlanabilir bir zina yaparsa zina cezası (el-azab ) onun için ikiye katlanır. Bu, Allah’a kolaydır.” (Ahzab 33/30)
Nebi hanımlarının evli olduğu açıktır. Onlara verilebilecek bir cezanın katlanabilir cinsten olması gerekir. Ölüm cezasının iki katı olmaz ama 100 kırbaç ikiye katlanabilir.
Bu âyetlerde geçen el-azab kelimesi de, sadece Nur suresindeki 100 kırbacı gösterir. Çünkü onlardaki “el” takısı, bunu gerektirir.
Bütün bu ayetler, zina cezasında kadın erkek ayırımı yapılamayacağını açıkça göstermektedir.
3. Evli Cariyelerin Zinası İle İlgili Âyet
فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ.
“… ellerinizin altındaki mümin cariyeler… Evlendikten sonra zina ederlerse onlara verilecek ceza, (el-azab) evli hür kadınlara verilen cezanın yarısı kadardır…” (Nisa 4/25)
Evli hür kadınların cezası recm olsa, taşlanarak öldürmenin yarısı olmaz. İkiye bölünebilecek olan zina cezası, sadece yüz kırbaçtır.
Sonuç olarak zina suçunun tek cezası 100 kırbaçtır. Bu kadar açık delillerden sonra bunun aksi iddia edilemez. Zaten Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: İmkan buldukça şüphelerle had cezalarını düşürün.[13] Zina cezası da had cezalarındandır.
Böylece Kur’ân, zina cezası konusunda hem Tevrat’ı, hem de İncil’i nesh etmiş olmaktadır.
4. Recmin Kalktığını Gösteren Hadisler
Eş-Şeybânî dedi ki; Abdullah b. Ebî Evfâ’ya “Allah’ın Elçisi aleyhisselam recim cezası uyguladı mı?” diye sordum. “Evet” dedi. “Nur suresinden önce mi, sonra mı” dedim. “Bilmiyorum” dedi.”[14]
Ancak aşağıdaki rivayet, recim uygulamasının Nur Suresi’nin inmesinden önce olduğunu göstermektedir:
Bir erkek zina itirafında bulunmuştu. Allah’ın Elçisi sopa istedi. Kırık bir sopa getirildi. “Daha iyisi olsun” dedi. Yeni bir sopa getirildi, budakları yontulmamıştı. “Bundan hafif olsun” dedi. Düzgün, yumuşak bir sopa getirildi. Allah’ın Elçisi emretti, adama sopa vuruldu. Sonra şöyle dedi:
“Ey insanlar! Artık Allah’ın koyduğu sınırlardan kaçınmanızın zamanı geldi. Kim bu pisliklerden bir şey yaparsa Allah’ın örtüsüyle örtünsün.[15] Çünkü bize yüzünü gösterene Allah’ın Kitabını uygularız.”[16]
Burada evli, ya da bekâr olduğuna bakılmaksızın, suçluya 100 kırbaç vurulması, sonra Allah’ın kitabının uygulandığının söylenmesi, bütün şüpheleri kaldıracak mahiyettedir. Çünkü Allah’ın Kitabı’nda 100 kırbaç dışında bir ceza yoktur.
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR
__________________________________________________
Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2007, s: 280-294.
[1] el-Ayn نسخ mad.
[2] Elinde Allah tarafından indirilmiş kitaplardan olan topluluklara verilen genel ad.
[3] İnsanları din yoluyla sömürenler, kitaplarına kutsallık vermek için onların kendilerine Allah tarafından yazdırıldığı havasını verirler. Bu yolla aldatılanlar oldukça fazladır.
[4] âyette الكتاب kelimesi muarref b’il-lâm olarak iki kere tekrarlandığı için ikisine de Kur’an anlamı verilmiştir. Çünkü Kur’an, önceki kitaplarda olup kendinde de olan âyetleri tasdik eder; yoksa onlara sokuşturulmuş şeyleri tasdik etmez. Zina edenin recmedilmesi gibi ağır hükümlerin hafifletilmesi de bir çeşit tasdiktir. Kur’an, Allah tarafından korunduğu için önceki kitapların bu tür hükümleri de korunmuş olmaktadır.
[5] Açıklamalı Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), Kont. Ali Himmet Berki, İstanbul, 1978, m. 48.
[6] Müslim, Hudud, 28.
[7] Kasım’ın babası demektir. Araplar bir kişiyi ilk oğlunun adıyla çağırırlar. Nebimizin ilk oğlu Kasım idi..
[8] Ahmet Önkal, “Beytülmidras”, DİA, c. VI, s. 95.
[9] Ebû Davûd, Hudud, 26.
[10] Buhârî, Hudûd, 24.
[11] et-Taberî, Tefsir, c. IV s. 583; el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, c. II, s. 438; el-Kurtubî, el-Cami li ahkâmi’l-Kur’ân, c. VI, s. 122.
[12] et-Taberî, Tefsir, c. IV, s. 577.
[13] Tirmizi, Hudud, 2.
[14] Buhârî, Hudûd, 21.
[15] Tevbe etsin.
[16] Muvatta, Hudûd, 2/12.
İlgili Yazılar
-
KUR’ÂN’DA SALAT KAVRAMI
1 Mart, 2024 -
TASDİK KONUSU VE ÖNCEKİ KİTAPLAR HAKKINDA ÖZET
27 Şubat, 2024 -
Tefsirciler Nasıl Tarihselci Oldu?
1 Şubat, 2024 -
ŞAH DAMARI
15 Ağustos, 2023 -
GÖKLERE YOLCULUK İSRÂ VE MİRÂC
10 Ağustos, 2023 -
İKTİSADİ GELİŞME VE ZEKÂT
13 Haziran, 2023 -
CENNETTE HURİLER
23 Ocak, 2023 -
YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ
23 Şubat, 2022 -
KİTAP VE SÜNNET Mİ? KİTAP VE HİKMET Mİ?
10 Şubat, 2022 -
Ölüme Hazırlık
8 Haziran, 2021