KUR’ÂN’DA ŞEYTAN KAVRAMI
Giriş
Bu yazıda Kur’ân’da birçok yerde geçen şeytan kelimesinin anlamına ve neye delalet ettiğini ortaya koymaya çalışacağız. Bu sebeple yazıya şeytan kelimesinin Kur’ân’daki kullanımını irdelemeden önce sözlük açısından ne manaya geldiğiyle başlamak istiyoruz.
- Arapça’da Şeytan Kelimesi
Şeytan kelimesi, Arapça ş-t-n (شَطَنَ) fiilinden türemiştir. Ş-t-n fiili, uzaklaşmak manasına gelen bir fiildir.[1] Şeytan kelimesi, kibirlenip isyankâr olan ve kötülük eden her hayvan, cin veya insan için kullanılır.[2] Kelimenin ayrıca, yanmak ve yok olmak manasına geldiği de söylenmiştir.[3]
Sözlüklerden anlaşılacağı üzere, “şeytan” kelimesi Arapçada genel olarak, insan veya cin olsun, doğrudan uzaklaşan ve Allah’ın emirlerine başkaldıran herkes için kullanılmaktadır.
- Kur’ân-ı Kerîm’de Şeytan
Şeytan kelimesi tekil ve marife (bilinen) olarak (الشَّيطان) Kur’ân’da 68 ayette geçmektedir. Çoğul çekimi olan şeyâtîn (الشَّياطين) şeklinde 17, nekra (شيطاناً) şekliyle 2 ve “onların şeytanları” manasına gelen (شياطينهم) şeklinde 1 ayette geçmektedir.
Allah Teâlâ, İblis’i Âdem (a.s.)’a secde emrine başkaldırması sebebiyle şeytan olarak nitelendirmiştir. İblis böyle yapmakla haktan (doğrudan) uzaklaşmış ve Allah’a meydan okuyucu bir tavra bürünmüştür:
“Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” (İsra 17/62).
Âdem (a.s.) ve eşi, Şeytan’ın (İblis’in) ilk kurbanları olmuştur. Onun vesvesesine kulak vermeleri sebebiyle ikisi de Allah’ın onları yerleştirdiği bahçeden çıkarılmıştır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.
Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi.
Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.
İblis dedi ki: “(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver.”
Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.
İblis dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”
“Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”
Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Andolsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.”
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. Dilediğiniz yerden yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz.”
Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”
“Şüphesiz ben size öğüt verenlerdenim” diye de onlara yemin etti.
Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.” (Araf 7/11-22).
İblis kendi isteğiyle şeytana dönüşmüştür. Çünkü Allah’ın emrine uymayıp başkaldırmayı kendisi seçmiştir. Ayrıca insanları saptırabilmek için Allah’ın doğru yolunun üzerine oturmayı istemiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Andolsun, bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı.
Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.”
“Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” “Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.” Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”
Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.
Allah, şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.”
“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.”” (Ta Ha 20/115-124).
Bu ayetlerden gördüğümüz üzere Şeytan kendini her daim insanları Allah’ın emirlerinden uzaklaştırmaya adamıştır. Bu sebeple birçok ayette Şeytan insanlar için apaçık bir düşman olarak nitelendirilmiştir. Bu ayetlerde Rabbimizin bizi şeytanın izinden gitmememiz ve onun vesveselerine uymamamız için uyardığını görmekteyiz:
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. O, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara 2/168-169).
“Babası, şöyle dedi: “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”” (Yusuf 12/5).
Şeytan’ın sıfatlarından birisi de insanları fakirlikle korkutup onlara çirkin işleri ve kötülükleri emretmesidir. Şeytan böylece insanları Allah’ın emirlerine karşı gelmeleri için kışkırtmaktadır:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/268).
Allah Teâlâ, Şeytan’ın vaatlerinin boş, aldatma ve kuruntulardan ibaret olduğunu hatırlatmaktadır:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur. Onların Allah’tan önce yardıma çağırdıkları sadece dişilerdir. Aslında yardıma çağırdıkları sadece hayırsız şeytandır. Allah, şeytanı dışlamıştır (lanetlemiştir). O demişti ki “Ne olursa olsun, senin kullarından belli bir takımını ele geçireceğim. Onları yoldan çıkaracağım. Onları beklentiler içine sokacağım. Onlara emredeceğim, en’âm’ın kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim, Allah’ın yarattığını (dinini) kesinlikle değiştirecekler.” Bakın! Sizden kim o şeytanı, Allah ile arasına giren bir dost (veli) sayarsa apaçık bir hüsrana uğramış olur. O (şeytan), onlara söz verir, onları beklenti içine sokar. Şeytan, sadece aldatmak için söz verir.” (Nisa 4/116-120).
Şeytan’ın kendisine vazife edindiği bir diğer vasfı ise insanlar arasında düşmanlığı ve nefreti yaymaktır. Bunu sağlamak için insanların Allah’ın yasaklarını çiğnemelerini arzulamaktadır:
“Ey inanıp güvenenler! Hamr (kişiyi sarhoş edip uyuşturan şeyler), şans oyunları, sunaklar ve ezlam, şeytan işi zararlılardır. Onlardan uzak durun ki umduğunuza kavuşasınız. Şeytanın istediği tek şey Hamr (kişiyi sarhoş edip uyuşturan şey) ve şans oyunlarıyla aranıza düşmanlık ve nefret sokmak bir de Allah’ın Zikri’nden (Kur’an’dan) ve namazdan sizi alıkoymaktır. Artık vazgeçersiniz değil mi?” (Maide 5/90-91).
Şeytan, Allah’ın emirlerine karşı gelmeyi, bunu yapan insanlara güzel göstermeye çalışır. Böyle yaparak haramları işleyip günaha girmeyi insanlara kolaylaştırmıştır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Senden önceki toplumlara da (ümmetlere de) elçiler göndermiştik. Belki yalvarıp yakarırlar diye onları çeşitli baskılara ve zorluklara uğratmıştık. Verdiğimiz sıkıntılar başlarına gelince yalvarıp yakarsalardı olmaz mıydı? Ama kalpleri katılaştı ve yapmakta olduklarını şeytan onlara güzel gösterdi.” (Enam 6/42-43).
Başka bir ayette ise Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve (halkı) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır. Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, “Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım.” demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisingeriye dönüp, “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır” demişti.” (Enfal 8/47-48).
Bir insanın Şeytan’ın vesveselerine uymaya devam etmesi onu yavaş yavaş Allah’tan uzaklaştırmaktadır. Böylece bu insan Şeytan’ın yakın bir dostu olmuş olur. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır:
“Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der. Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir.” (Zuhruf 43/36-39).
Şeytan’la yakın dost olmak bir insanın düşebileceği en kötü seviyedir. İnsana Şeytan’la yakın olmak kadar zarar veren bir durum yoktur:
“Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır.” (Nisa 4/38).
Şeytan’ın vesveselerine uymak, kişiyi Şeytan’dan yana olmaya sürükler. Şeytan’dan yana olanlar zafer elde edemeyeceklerdir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah’ın onları hep birden dirilteceği, onların da (kendilerini kurtaracak) bir iş üzerinde olduklarını sanarak size yemin ettikleri gibi Allah’a da yemin edecekleri günü düşün! İyi bilin ki, onlar yalancıların ta kendileridir. Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Mücadele 58/18-19).
İbrahim (a.s.), babasını Şeytan’a kulluk etmemesi, yani Şeytan’ın isteklerine kapılmaması için uyarmıştır.
““Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahmân’a isyankâr olmuştur.” “Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum.”” (Meryem 19/44-45).
Ayetlerden anlaşıldığına göre Şeytan, insanları suç işler ve Allah’a isyan eder hale getirdikten sonra Allah’tan korkan biri gibi davranıp bu günahından kurtulmaya çalışmaktadır:
“Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et” der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der.” (Haşr 59/16).
Aslında Şeytan daima, vesveselerini dinleyen insanları kendi gibi rezil rüsva hale getirmektedir. Çünkü ayetlerde de belirtildiği üzere Şeytan insanların apaçık düşmanıdır. O halde Şeytan’ın ağına takılarak başarı elde etmeyi uman insanların şunu asla unutmamaları gerekir. Düşmanını kendisine dost olarak gören kimse kendisini büyük bir hezimete sürükler. Çünkü düşmanı asla ona merhamet etmez. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz bütünüyle gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın o çok aldatan şeytan da sizi Allah ile aldatmasın. Şeytan size düşmandır; onu düşman bilin. O, taraftarlarını sadece alevli bir ateşin arkadaşı olmaya çağırır.” (Fatır 35/5-6).
““Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” “Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”
“İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.” “İnkâr ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”” (Yasin 36/60-64).
Kıyamet günü, Şeytan’ın takipçileri Şeytan’ın vaadinden geri dönüşüyle kendini aklama çabasına şahit olacaklardır. O gün, Şeytan’ın takipçileri yaptıklarına pişman olacaklar ancak bu pişmanlıkları onlara fayda vermeyecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“İş bitince Şeytan der ki “Allah’ın size verdiği söz doğru idi. Ben de söz verdim ama yalanım ortaya çıktı. Zaten sizi zorlayacak bir üstünlüğüm (gücüm, yetkim)yoktu; sadece çağırdım, siz de hemen bana uyuverdiniz. Öyleyse beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Dünyada beni Allah’a ortak saymanızı da reddetmiştim. Yanlış yapanların payına düşen acıklı bir azaptır.”” (İbrahim 14/22).
- Bir İnsanın Şeytan Olması Mümkün Müdür?
Sözlüklerdeki tarife bakıldığında Şeytan (olan İblis)’in fiillerini yapan ya da kendine görev edinen insanların da şeytan olarak isimlendirilebileceği görülmektedir. Zaten şeytan kelimesi özel bir isim değildir. Bu kelime (فيعال) vezninde mübalağa sıygasında bir kelimedir. Yani, Hak’tan (gerçekten) uzaklaşıp isyan eden cin veya insan herkes için kullanılmaktadır.
Burada başımızdan geçen bir olaydan bahsetmek istiyoruz. Bir gün lokantada çalışan bir gençle karşılaşmıştık. Onunla biraz konuştuk. Konuşmanın sonunda ise bize şöyle bir itirafı oldu: “Bugünlerde, işlediğim günahlardan kurtulmak ve nefsimi düzeltmek adına kendimde bir güç bulamıyorum.” dedi. “ Bu yüzden başkalarını da benim gibi olmaları için bozmaya çalışıyorum.”
Bunu bize çekinmeden söyledi ve gözümüzde Şeytan’ın yolundan giden bir düşmana dönüştü. İşte insan şeytanları, böyle çok tehlikeli kişiler için kullanılabilecek bir ifadedir. Çünkü biz bu insanları her gün görüyor, onlarla konuşuyor ve onları dinliyoruz. Bu insanlar bizim yakınlarımızdan da çıkabiliyor. Hatta onların üzerimizdeki Allah’a başkaldırmamız yönündeki etkileri, cin olan şeytanlarla aynı seviyeye ulaşabiliyor. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“İşte böylece biz her nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak. Bir de (şeytanlar), ahirete inanmayanların gönülleri bu yaldızlı sözlere meyletsin, onlardan hoşlansınlar ve işleyecekleri günahları işlesinler diye (bu fısıldamayı yaparlar).” (Enam 6/112-113).
Kur’ân-ı Kerim’deki (شياطينهم) lafzı, Ehl-i Kitap’tan münafık olanların, insan ve cinlerden oluşan şeytanlarla derin bir ilişki ve dostluk kurduklarını bildirmektedir. İlgili lafzın geçtiği ayet şöyledir:
“Allah’a inanıp güvenenlerle yüz yüze gelince, “Biz O’na inanıp güveniriz.” derler. Şeytanlarıyla[*] baş başa kalınca, “İnanın biz sizin yanınızdayız, onlara sadece göz yumuyoruz!” derler.” (Bakara 2/14).
Kıyamet günü, şeytanlaşan insanlar da tıpkı cin olan şeytanlar gibi kendilerine uyanları terk edecektir. Ancak aşağıdaki ayetlerde de görüleceği üzere bunlar Allah’ın azabını hep birlikte tadacaklardır:
“Kimi insanlar, Allah’a benzer nitelikler yükleyerek, O’nunla aralarına koyduklarını ilah edinir ve; onları, Allah’ı sever gibi severler. İnanıp güvenenlerin Allah sevgisi çok güçlüdür. Bu yanlışı yapanlar, bütün gücün Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın cezasının, (işledikleri suçla) orantısını, o azabı gördüklerinde anlayacakları gibi keşke şimdiden anlasalar! Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerini takip edenleri terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur. Onları takip edenler şöyle derler: “Keşke elimize bir fırsat geçse de onların burada bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak durabilsek!” Allah yaptıklarını, içlerini yakacak şekilde gösterecektir. Artık o ateşten çıkacak değillerdir.” (Bakara 2/165-167).
Bu dünyada şeytanlaşan insanlara uyan bir kişi, kıyamet günü kendisini zayıf ya da mağlup olarak gösterecek bir delil bulamayacaktır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“”İddianız doğruysa bu vaad ne zaman gerçekleşecek?” derler. De ki: “Size söz verilen bir gün var. Onun ne bir saat ertelenmesini ne de öne alınmasını isteyebilirsiniz.” (Ayetleri) görmezlikte direnenler (kafirler) şöyle derler: “Bu Kuran’a da bundan önceki kitaplara da güvenecek değiliz.” Yanlışlar içindeki bu kişileri, Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman bir görsen! Birbirlerine laf dokundururlar. Güçsüzleştirilmişler, büyüklük taslayanlara şöyle derler: “Siz olmasaydınız biz kesinkes mümin olurduk.” Büyüklük taslayanlar da güçsüzleştirilmişlere şu cevabı verirler: “O rehber (Kitap) geldikten sonra sizi ondan biz mi engelledik? Aslında siz, suça dalıp giden kimselerdiniz.”
Güçsüzleştirilmişler büyüklük taslayanlara: “Hayır! Sizler, gece gündüz ustaca hedef saptırma ile Allah’ı görmezlikten gelmemizi ve O’na benzer nitelikte varlıklar oluşturmamızı emrediyordunuz” derler. Boyunlarına taktığımız demir halkalar içinde o azabı görünce de pişmanlıklarını gizlerler. Başlarına gelen, yaptıklarının karşılığından başka nedir ki?” (Sebe 34/29-33).
Şeytanlar ve onların takipçilerinin varacakları yer Cehennem ateşidir. Kim Cehennem ateşinden uzakta kalmak istiyorsa, bu dünyada şeytanları kendisine düşman olarak görmelidir:
“İnsan, “Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?” der. İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?
Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz. Sonra her bir topluluktan, Rahman’a karşı en isyankâr olanları mutlaka çekip çıkaracağız. Sonra, oraya girmeye en lâyık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz.” (Meryem 19/66-70).
- Şeytan’ın Hilesine Karşı Müslüman’ın Duruşu
Bir insan güçlü bir iradeyle Şeytan’la mücadeleye karar verirse Şeytan’ın hilesi ona oldukça zayıf gelecektir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“İnanıp güvenenler (müminler) Allah’ın yolunda savaşırlar, âyetleri görmezden gelenler (kafirler) ise o azgınların yolunda savaşırlar. Öyleyse siz, Şeytanın dostlarıyla (evliyasıyla) savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa 4/76).
Şeytan’ın hilesinin Allah’ın halis kullarını yönlendirici bir etkisi olamaz. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Kullarımın üzerinde senin bir üstünlüğün (gücün, yetkin) yoktur. Yanlışa saplanıp sana uyanlar başka.” Cehennem bunların hepsinin buluşacağı yerdir.” (Hicr 15/42-43).
Eğer bir Müslüman Şeytan’ın ağına düşerse hemen Allah’ı hatırlamalı ve günahından ötürü Allah’tan bağışlanma dilemelidir. Nitekim bir ayet şöyledir:
“Allah’tan çekinerek kendini koruyanlar, Şeytan vesvesesinden etkilenince bilgilerini harekete geçirir, hemen gerçeği görürler.” (Araf 7/201).
“Ayetlerimiz hakkında haddini aşanları görürsen başka konuşmaya geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık yanlışlar içindeki o toplulukla bir arada olma.” (Enam 6/68).
Bir Müslüman, daima insan ve cin şeytanlarının vesveselerine karşı uyanık olmalıdır. Çünkü onlar bir Müslüman’ın açık düşmanıdırlar. Bu sebepten ötürü Müslümanlar daima Şeytanlardan Allah’a sığınmalıdır:
“De ki: “Rabbim! Şeytan’ın dürtmelerinden sana sığınırım. Onların yanımda olmalarından da sana sığınırım.”” (Müminun 23/97-98).
“Eğer seni Şeytan dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Çünkü O (Allah), dinler ve bilir.” (Fussilet 41/36).
Bunun benzeri bir sığınmada Kur’ân-ı Kerim okunurken ve ondan hüküm çıkarılırken de yapılmalıdır. Çünkü bu Allah’ın göz ardı edilemeyecek bir emridir:
“Kur’ân okuduğun zaman taşlanan şeytanlardan (Cin şeytanlarından) Allah’a sığın. Şeytanın, inanıp güvenen ve Rablerine dayananlar üzerinde bir üstünlüğü (gücü, yetkisi) olmaz. Onun üstünlüğü (gücü, yetkisi), sadece onu dost(veli) edinenler ile Allah’a ortak (şirk) koşanlar üzerinde olur.” (Nahl 16/98-100).
Müslümanlar, Şeytan’ın korkutmalarına boyun eğmemeli, aksine Allah Teâlâ’nın bu çağrısına icabet etmelidirler:
“O sözü söyleyen Şeytandır. O, (sadece) kendi yandaşlarını korkutur. İnanıp güveniyorsanız onlardan korkmayın, Ben’den korkun.” (Al-i İmran 3/175).
Sonuç:
Şeytan kelimesi, mübalağa sıygasında ve (فيعال) vezninde bir kelimedir. Bu kelime, cin veya insan, Hak’tan (Allah/gerçek/doğru) uzaklaşan, başkaldıran ve savaşan herkes için kullanılır. Bu sebeple örneğin İblis, işlediği günahlar sebebiyle “şeytan” vasfını hak etmiştir.
Şeytanlaşan insanlar, bize herhangi bir cin şeytanından daha çok tesirli ve zarar verici olurlar. Çünkü biz bu insanlarla günlük hayatta görüşür ve konuşuruz. Hatta bazılarıyla yakın akraba konumunda olabiliriz. Bu sebeple daima bu insanlara karşı uyanık ve dikkatli olmalıyız çünkü şeytanî fikirler en yakınlarımızdan gelebilir. Bu sözlerin ışığında Allah (c.c.)’ın aşağıdaki ayetteki uyarısını daha iyi anlayabiliriz:
“Ey inanıp güvenenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Tegabun 64/14).
Allah’ın emirlerinin gerektirdiklerini yerine getiren insan, kendisini cin ve insan şeytanlarının etkisinden koruyabilir. Ancak sapıklığı tercih eden insanın, yaşamını şeytanın etkisi altında sürdüreceği de yadsınamaz bir gerçektir.
Hisham ALABED
Çev. Taha BAYINDIR
_____________________________________________________
[1] İbn Fâris, Mekâyisu’l-Luga, (شطن) mad.; Râgıb el-İsfahânî, Müfredatu Elfâzi’l-Kur’ân, (شطن) mad.
[2] Ebû Ubeyde, Mecâzu’l-Kur’ân, I, 23; Râgıb el-İsfahânî, (شطن) mad.
[3] İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, (شطن) mad.
İlgili Yazılar
-
KUR’ÂN’DA SALAT KAVRAMI
1 Mart, 2024 -
TASDİK KONUSU VE ÖNCEKİ KİTAPLAR HAKKINDA ÖZET
27 Şubat, 2024 -
ŞAH DAMARI
15 Ağustos, 2023 -
GÖKLERE YOLCULUK İSRÂ VE MİRÂC
10 Ağustos, 2023 -
İKTİSADİ GELİŞME VE ZEKÂT
13 Haziran, 2023 -
CENNETTE HURİLER
23 Ocak, 2023 -
YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ
23 Şubat, 2022 -
KİTAP VE SÜNNET Mİ? KİTAP VE HİKMET Mİ?
10 Şubat, 2022 -
Ölüme Hazırlık
8 Haziran, 2021 -
BEDİR SAVAŞI VE KADER
31 Ağustos, 2020