Kafir Kimdir?

Kâfirin kelime anlamını biliyor musun?

– Bir şeyi örten kişi demektir?

– Peki, kâfir neyi örter?

– Ne demek neyi örter? Bir kelimenin sözlük anlamının yanında terim anlamı da vardır. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği hususlarda nebiyi tasdik etmemek, ona inanmamak” diye tanımlanıyor.

– Kur’ân’ın ilk indiği toplumda bu kelimelerin terim anlamı var mıydı?

– Henüz oluşmamıştı, daha sonra oluştu.

– Öyleyse kâfir, çok önemli bir şeyi örtmektedir.

– Siz söyleyin neyi örttüğünü?

– Kâfir, kendindeki imanı örter.

– Kâfirde iman ne arar?

– Doğru bir imana sahip olmayan kişinin kâfir olması mümkün değildir.

– Öyle şey olur mu?

– Sen hiç Kur’ân meali okudun mu?

– Elbette okudum. Bundan önceki yazınızdan sonra daha dikkatli okumaya başladım.

– Bak, Allah Teâlâ şöyle diyor:

“Kendilerine açık âyetler geldikten sonra onlardan uzak duran ve ihtilaf çıkaranlar gibi olmayın. Onları bekleyen büyük bir azap vardır.

Bazı yüzlerin ak olacağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde, yüzleri kararanlara şöyle denir: “Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı!”

 Yüzleri ak olanlar ise Allah’ın yapacağı ikram içinde bulunacak, orada ölümsüz olacaklardır.

Bunlar Allah’ın ayetleridir, sana bütün gerçekliği ile okuyoruz. Allah, kimseye haksızlık yapılmasını istemez.” (Al-i İmran 3/105-108)

– Mahşer yerinde bütün kâfirlerin yüzü kara çıkacak, bunu biliyordum ama onların hepsinin inandıktan sonra kâfir olduklarını bilmiyordum. Demek ki, Allah onlara şöyle diyecek:  “Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı!” Ben bunu ilk defa duyuyorum.

– Demek ki, kâfir; kendinde olan doğru inancı gizleyen kişidir. Gizlediği için sen onda böyle bir inancın olduğunu bilmiyorsun.

– Ben kâfirin Allah’a, Nebiye ve Kitaba inanmadığını biliyordum.

– Doğru biliyorsun ama hiç düşündün mü inanmamak ne demektir. Sana güven duymayan kişi için “Bu adam bana inanır” der misin?

– Tabii ki, demem.

– İşte Allah’a inanmayan kişi, onu yok sayan kişi değildir; ona gereği gibi güvenmeyen kişidir. Bazı sözlerini doğru saysa bile bütün sözlerini yerinde ve doğru görmez.  Allah’a tam teslim olamaz. “Allah ne diyorsa odur”, diyemez.

– Yani Müslim olamaz diyorsunuz. Çünkü Müslim, Allah’a teslim olan kişi demektir. Biz ona müslüman diyoruz.

– Evet, çok iyi anladın.

– Kâfir diye nitelediğimiz kişilerin, “benim kalbim temiz, Allah içimi biliyor, kimse bana kâfir diyemez” şeklindeki tepkileri bundan mı?

– Doğru, bundandır. Gizledikleri imanı kendileri bildiği için onunla kendilerini aldatıyorlar. Allah’ın yanında kendilerini veya bir başkasını da söz sahibi saydıkları için hem müşrik hem de kâfir oluyorlar.

– Öyleyse kâfirlerin sayısı tahminlerimizden çok fazla.  Ama herkesin Allah’a inandığı konusunu tam anlayamadım.

– Onu da haftaya anlatalım, inşaallah.

Kâfirlerle ilgili bazı âyetler:

YASİN SURESİ

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla

1) Ya Sîn

2)Hikmetler[1] içeren Kur’ânönemlidir;

3)sen  Allah’ın elçilerindensin,.

4)Doğru yoldasın.

5)Bu,  da daima üstün ve ikramı bol olan Allah’ın indirdiği bir kitaptır.

6) Ataları uyarılmamış  bir topluluğu uyarman için indirilmiştir. Çünkü onlar bundan habersiz gibidirler.

7)Onların çoğu, bunun gerçekten Allah’ın sözü olduğunu bilirler ama inanıp güvenmezler

8)Sanki boyunlarına, çenelerine dayanan demir halkalar takmışız da (Kur’an’a) baş eğemiyorlar.

9)Sanki hem önlerine bir engel hem de arkalarına da bir engel koyup onları kuşatmışız da göremiyorlar.

10)Onları uyarsan da uyarmasan da fark eden bir şey yok; onlar güvenmezler

11)Sen ancak, içten içe Rahman’dan korkarak bu zikre (Kur’ân’a) uyanı uyarabilirsin. Ona uyanlara, durumlarının düzeltileceğini ve büyük bir ödül verileceğini müjdele!

12)  Ölüleri biz dirilteceğiz. Yapıp ettiklerini ve arkalarına bıraktıklarını da yazmaktayız. Her şeyin kaydını, bir ana kitapta, tek tek tutuyoruz.

Doğru hüküm, hikmet demektir. Allah Teâlâ Kur’ân ile beraber hikmeti de indirmiştir. Bkz. Nisa 4/113

Kur’ân’ın Allah’ın sözü olduğunu anlayınca ona önce inanırlar ama hayat tarzlarını değiştirmek istemezlerse görmezlikten gelmeye başlar kâfir olurlar. Zaten inanmadan kâfir olunmaz.. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Bazı yüzlerin ak olacağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde, yüzleri kararanlara şöyle denir: “Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı! ”(Al-i İmran 3/106)

Bu iki âyette, benzetme yapma yerine doğrudan benzetilecek anlam kümesi kullanılarak Mekkelilerin, Kur’ân karşısındaki tavırları canlandırılmıştır. Bu tür anlatıma istiare-i temsiliyye denir. Bu tıpkı, “işini saman altından su yürütür gibi yapıyorsun” yerine “saman altından su yürütüyorsun” demek gibidir.

İstiarede benzetme gizlenir ve gerçek anlamı kast etme ihtimali olmaz. Bu iki âyette de gerçek anlamı kast etme ihtimali yoktur. Öyle olsa bu insanlar sorumlu tutulamazlar. Çünkü “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez” (Bakara 2/286)

İstiarede benzetme edatı gizlenir ama bu âyetlerdeki ifadeler mecaz değil, gerçek sanıldığı için onlarda gizlenen “sanki” kelimesini açığa çıkarmamız bir zorunluluk olmuştur.

Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: “İnsan şu üç eserden birini bırakmadan ölürse defteri kapanır: Sadaka-i cariye, faydalanılan ilim ve ona dua eden salih evlât ” (Müslim, Vasiyyet,14; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 14)

__________________________________________


[1]Hikmet, Allah’ın indirdiği ve yarattığı ayetlerden çıkarılan doğru sonuçtur. Allah Teâlâ, Kur’ân’dan hikmet çıkarma yöntemini ayrı bir ilim olarak ortaya koymuştur. (Araf 7/52)