Yazar Hakkında
Ayşe Zeynep Dönmez
MÜKEMMELİYETÇİLİK VE KAYGI BOZUKLUĞU
Günümüzün sıkça rastlanan sorunları arasında yer alan bu iki olguya Kur’ânî açıdan bir bakalım istedik.
MÜKEMMELİYETÇİLİK HAKKINDA
Mükemmeliyetçilik, her ne kadar güzel bir haslet gibi bilinse de “sağlıklı” ve “sağlıksız” olarak tanımlanan mükemmeliyetçilik davranışları olduğunu bilmemiz gerekir. Bir mümin olarak, bize zararı dokunabilecek herhangi bir davranış tarzından uzak kalabilmemiz için, mükemmeliyetçilikle ilgili aklımızda bulundurmamız gereken bazı gerçekleri hatırlatmak isteriz:
GÜZEL İŞ YAPMA VE KOLAYLAŞTIRMA
Allah, Âl-i İmran 3/57, Nahl 16/97 ve daha pek çok ayette insanlara “salih ameli” yani “iyi işler işlemeyi” ve “ihsan”ı yani “her ne yapılıyorsa onu en güzel şekilde yapmayı” emretmiştir. O, işlerini güzel yapanları da sevdiğini beyan etmiştir (Âl-i İmran 3/148). Bu nedenle bir işi düzgün ve iyi şekilde yapmaya çalışmak dinimizce de uygundur; ancak bunu aşırıya götürerek sürekli mükemmeliyetçi davranmak, hayatı zorlaştırır. Oysa Allah insanlar için zorluk istemez (Bakara 2/185), onların yükünü hafifletmek ister ve zayıf yaratıldıklarını vurgular (Nisa 4/28).
Hayatın her alanını kolaylaştırma prensibi, şu hadislerde de görülür:
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” (Buhârî, Edeb, 80)
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutun, en iyiyi yapmaya çalışın, o zaman size müjdeler olsun. Günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanın.” (Buhâri, İman, 29)
“Satarken, alırken ve hakkını isterken kolaylık gösteren kula Allah merhamet etsin.” (İbn Mace, Ticarat, 28.)
Öyleyse bizler, işimizi güzel yapmaya çalışırken, kendimizin ya da başkalarının hayatını zorlaştırmadığımızdan emin olmalıyız.
GELİŞİM ESASI
İnsan, herhangi bir davranış gösterirken, bunu “o anda” sahip olduğu imkan ve olasılıklar dahilinde yapar. Geçmiş tecrübeleri, içinde bulunduğu zaman, ortam ve şartlar ona o işi o şekilde yaptırmıştır. Elbette başka şartlar altında başka şeyler de yapılabilir ancak “ân”ın getirdiği durumu kabul etmek ve bunu göz önünde bulundurarak yaptıklarından memnun olmak gerekir. “Daha iyi”nin sonu yoktur; çünkü insan sürekli gelişebilen bir varlıktır. Allah şöyle buyurmuştur:
“Kendini arındırıp geliştiren umduğuna kavuşur.” (Şems 91/9)
Bu yüzden herhangi bir iş yaparken insana düşen ancak, mevcut şartlar altında elinden gelenin en iyisini yapmak, yaptıklarının sonuçlarından ders almak ve kendini geliştirmeye devam etmektir. Sürekli gelişim söz konusu olduğuna göre, dünyadayken mükemmele ulaşmayı beklemek ve bunun için hayatı zorlaştırmak aşırılık olur.
AŞIRILIKTAN UZAK DURMA
Müminler Kur’an’da her zaman aşırılıktan uzak durma ve itidalli davranma konusunda teşvik edilmişlerdir. Örneğin Lokman 31/19. ayette yürüyüşün orta yollu, konuşma sesinin de vasat olması gerektiği, İsra 17/29 ve Furkan 25/67’de iyilik ve infak için yapılan harcamanın dahi itidalli olması gerektiği yönünde emirler vardır. Ayrıca, Türkçeye anlamı daralarak geçmiş olan “israf” kelimesi de Arapçada “aşırılık” anlamına gelir. A’raf 7/31’de yeme- içme konusundaki “israf” yani “aşırılık” yasaklanmış, Âl-i İmran 3/147’de de “davranışlardaki aşırılık”tan tövbe etme örneği gösterilmiştir.
HER ŞEYİN MÜKEMMEL OLDUĞU YER
Öyleyse bilmeliyiz ki insan için hayatı zorlaştıran mükemmeliyetçilik bir aşırılıktır ve insan için mükemmellik ancak cennette mümkündür. Her yaptığını mükemmel yapan tek bir varlık vardır; o da Allah’tır:
“Her şeyi mükemmel yapmak (hamd), Allah’a özgüdür.” (Fatiha 1/2)
Bütün bunlardan dolayı, aşırı mükemmeliyetçiliğin dînen de uygun görülmeyeceği ortaya çıkmış olmaktadır.
*******************
KAYGI BOZUKLUĞU HAKKINDA
Kaygı bozukluğu kişinin nedensiz ya da aşırı endişe ve kaygı duyma eğiliminde olduğu bir psikiyatrik bozukluktur. Altında yatan nedenler ve tedavisi kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve psikiyatrinin uzmanlık alanına girer. Ancak hepimizin sahibi olan Allah, Kur’an-ı Kerim’de, insanların günlük hayatta kaygı çektikleri konularda onların içlerini yatıştıracak pek çok mesaj iletmiştir. Bu konular nelerdir ve kaygılarımızı azaltabilmek için Allah’ın ayetlerinden nasıl yararlanabiliriz, bunları sizinle de paylaşmak istiyoruz:
Günlük hayatta fazlaca kaygı çekenlerimizin, dünya algılarını yeniden gözden geçirmeleri ve Allah’la ilişkilerini sağlamlaştırmaya çalışmaları önemlidir. Çünkü Allah, Kur’an’da bu dünya hayatının yalnızca bir imtihan olduğunu hatırlatmakta ve herkesin yıpratıcı imtihanlardan geçirileceğini söylemektedir:
“Her canlı ölümü tadacaktır. Hak ettiklerinizin karşılığı size, sadece kıyamet /mezardan kalkış günü tam olarak ödenir. Kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konursa kurtulmuş olur. Bu dünya hayatı, aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir. Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceğiniz kesindir. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden çok üzücü sözler işiteceğiniz de kesindir. Eğer duruşunuzu bozmaz, yanlışlardan da sakınırsanız (imtihanı kazanırsınız). Bilin ki bu, kararlılık gerektiren işlerdendir.” (Al-I İmran 3/185-186)
Böyle imtihanlar karşısında zorlanmak normaldir; ancak insanların genelde dünyada kaygı çektikleri konular hakkında aşağıda belirteceğimiz hususları bilmemiz ve sürekli aklımızda bulundurmamız, hayatımızda kaygıyı azaltabilmek ve nihayet giderebilmek açısından faydalı olabilir:
RIZIK KAYGISI
Allah, her canlının rızkını sağlayacağı konusunda insanlara güvence vermiştir:
“Yeryüzünde hareket eden tek bir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın. Allah, onun ömür boyu bulunduğu yerleri de geçici olarak kaldığı yeri de bilir. Bunların hepsinin apaçık yazılı bir kaydı tutulur.” (Hud 11/6)
Bu rızkın bol ya da ölçülü olması Allah’ın tercihine göre değişir:
“Allah, kullarından tercih ettiği kişi için rızkı genişletir de daraltır da. Şüphesiz Allah her şeyi bilir.” (Ankebut 29/62). Ayrıca bkz. Ankebut 29/60, Zümer 39/52.
Her insan ancak çabasının karşılığını alacağı için (Necm 53/39), imkanları dahilinde çalışıp çabalayan, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak elinden gelenin en iyisini yapan kişinin, rızık konusunda endişe etmesine gerek kalmaz.
MAL VE EVLAT KAYGISI
Mallar ve evlatlar bu dünyada birer imtihan sebebidir. Evlatlar bize ait değildir, Allah’tan birer hîbedir (Şûra 42/49-50) ve herkes gibi onların da Rabbi yani Sahibi Allah’tır:
“Mallarınızın ve çocuklarınızın birer imtihan sebebi olduğunu, Allah katında da büyük bir ödülün bulunduğunu bilin.” (Enfal 8/28)
Kendimiz en iyi örnekliği göstererek çocuklarımızı Allah’ın rızasına uygun yetiştirmek için elimizden geleni yapmalıyız. Onları da diğer insanları da kötülükten sakındırmalı, iyiliğe teşvik etmeliyiz:
“Ey inanıp güvenenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşe karşı kendinizi ve ailenizi koruyun. Orada, Allah’ın onlara emrettiği şeye karşı gelmeyen, kendilerine ne emredilmişse onu yapan, pek katı ve sert tabiatlı melekler vardır.” (Tahrim 66/6)
Bu esnada, çevrelerinde karşılaşabilecekleri tehlikelerin bilincinde ve bunlara karşı gereken bilgi birikimine sahip şekilde yetiştirmeliyiz. Onların da Allah’ın birer kulu olduğunu ve onların kalpleri, akılları, davranışları üzerinde kontrolümüz olmadığını hatırlayarak, onlar için dua etmeli, sonra da Rabbimize güvenip dayanmalıyız (Teğabun 64/13). Onun en merhametli koruyucu ve kollayıcı olduğunu hatırlarsak bu konudaki kaygılarımızı azaltabiliriz. Şu hadis bu konuda iç ferahlatıcıdır:
“(Bir keresinde) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu özlemden dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadının da aralarında bulunduğu bir esir grubunu getirdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çevresindekilere (o kadını işaretle): “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?”diye sordu. “Aslâ, atmaz” dedik. Bunun üzerine Resulullah: “İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu.” (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22)
CAN VE SAĞLIK KAYGISI
İnsanların canlarına gelince (kişi kendi ecelini kısaltacak bir şey yapmadığı müddetçe), Allah onları önceden belirlediği bir zamanda/yerde alır:
“O, sizi balçıktan yaratan, sonra bir ecel belirlemiş olandır. Onun katında süresi belirlenmiş bir ecel daha vardır. Sonra siz, tereddüt ediyorsunuz.” (En’am 6/2)
Ayrıca bkz. Âl-i İmran 3/154, 156.
Ecelle ve bedeni kullanmakla ilgili iki fetva için bkz:
https://www.fetva.net/ecel-goruntulu-fetvalar/tum-insanlarin-standart-bir-eceli-var-midir.html
https://www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/vucudumuzu-hor-kullanmamiz-ecelimizi-kisaltiyor-mu.html
Bundan dolayı vücudumuzu hor kullanmadan normal şekilde yaşadığımız, kendimizi bile bile tehlikeye sokmadığımız müddetçe, canlarımız konusunda da dünyada insan olarak yapabileceğimiz başkaca bir şey yoktur.
SOSYAL İLİŞKİLER KONUSUNDA KAYGI
Aile içinde veya dışında olmaları fark etmeksizin insanlar da birbirleri için imtihan sebebi yapılmışlardır. İnsan ilişkilerinde yaşanabilecek olumsuz durumlar karşısında yapılacak şey, sabretmek yani duruşunu bozmadan Allah’ın kitabındaki emirlerine uygun davranmaktır:
“Senden önce gönderdiğimiz elçiler de elbette (senin gibi) yiyip içer ve çarşıda pazarda dolaşırdı. Kiminizi kiminiz için zor bir imtihan vesilesi kıldık, (bakalım) sabredebilecek misiniz? Senin Rabbin daima görür.” (Furkan 25/20)
Herkes kendi davranışından sorumludur. Kişinin kendisi olması gerektiği gibi davrandığı sürece, başkalarının yanlış davranışlarının önemi yoktur:
“Ey inanıp güvenenler! Siz kendinizden sorumlusunuz. Doğru yolda olduğunuz sürece yoldan çıkanların size zararı olmaz. Hepinizin dönüp geleceği yer Allah’ın huzurudur. O, size neler yaptığınızı bildirecektir.” (Maide 5/105)
Bizim günlük hayatımızda yanlış bir şey yaptığımızda takip etmemiz gereken yol da yine bir hadisle özetlenmiştir:“Nerede olursan ol, Allah”a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Kötülüğün peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâka uygun biçimde davran!” (Tirmizî, Birr, 55)
Aile bireylerine yaklaşım biçimimizin nasıl olması gerektiği konusunda ise Allah ayrıntılı bilgi vermiştir:
“Ey inanıp güvenenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Onlara karşı dikkatli olun! Eğer kusurlarını görmez, yeni bir sayfa açar ve onları bağışlarsanız (bilin ki) Allah da çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.” (Teğabûn 64/14)
ELDE ETMEK İSTEDİKLERİMİZ HAKKINDA KAYGI
Bizler, çabucak olmasını istediğimiz ve uğruna çalıştığımız bir şeyin bizim için gerçekten iyi olup olmadığını bilemeyiz. Bazen sırf arzularımıza kapılarak istediğimiz şeylerin bizim için gerçekten iyilik mi kötülük mü getireceğini yine en iyi Allah bilir:
“İnsan; şerri, sanki iyilik istiyormuş gibi ister. İnsan pek acelecidir.” (İsra 17/11)
BAŞIMIZA GELEN OLAYLAR HAKKINDA KAYGI
Başımıza gelen her şey Allah’ın onayıyla olur:
“De ki: “Allah’ın (onaylayıp) yazmadığı bir şey asla başımıza gelmez. O bizim mevlâmız /en yakınımızdır.” Müminler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.” (Tevbe 9/51)
Gaybın /gizli bilgilerin anahtarları Allah katındadır; onları ondan başkası bilmez. Karada ve denizde olan her şeyi o bilir. Onun bilgisi olmadan bir tek yaprak bile düşmez. Yerin karanlıkları içinde bir dane, yaş veya kuru herhangi bir şey yoktur ki apaçık yazılı bir kaydı olmasın. (En’am 6/59)
BAŞIMIZA GELENLERİN SEBEPLERİ
Başımıza gelen kötü olayların bir kısmı kendi yaptığımız yanlışlar yüzünden olur, bir kısmıysa yalnızca Allah’ın bizi geliştirmek ya da güçlendirmek için başımıza getirdiği sınavlardır. Biz bu dünyada çeşitli imtihanlardan geçeceğimizi biliriz ama başımıza ne geleceğini, bunun nerede, ne zaman ve ne şekilde olacağını bilemeyiz.
İLK TEPKİYE DİKKAT!
Bu imtihanlar karşısında ilk tepkimiz “Neden ben?” diye isyan şeklinde değil, “Bundan çıkarabileceğim ders nedir?” diye düşünme ve varsa hatalarımızı düzeltme yönünde olmalıdır. Allah imtihanlar karşısında duruşunu bozmayanlara müjde vermektedir:
“Sizi mutlaka korku ve açlık türünden bir şeyle; can, mal ve ürünlerden eksiltmeyle yıpratıcı bir imtihana sokacağız. Sen sabredenlere /duruşunu bozmayanlara müjde ver. Onlar, başlarına bir musibet gelince şöyle derler: “Biz her şeyimizle Allah’a aidiz. Biz onun huzuruna çıkacağız”. “ (Bakara 2/155-156)
KENDİ YANLIŞLARIMIZ YÜZÜNDEN OLANLAR
Allah kullarına verdiği sıkıntıları, onların kendisine dönmesi ve yardım istemesi için bir vesile olarak kullanabilir. Yaptıkları yanlış işlerden vazgeçmeleri, sonra da Rablerine dönerek ondan çare beklemeleri için bunu yapar:
“Senden önceki toplumlara da elçiler göndermiş, belki yalvarıp yakarırlar diye onları çeşitli sıkıntılara ve zararlara uğratmıştık. Verdiğimiz sıkıntılar başlarına gelince bize yalvarıp yakarsalardı olmaz mıydı? Ama kalpleri katılaştı (başka yollara başvurdular). Şeytanları, yapmakta oldukları şeyi kendilerine güzel gösterdi.” (En’am 6/42-43)”
Kötü olaylar yaşadığımızda bunlarda kendi hatamızın ve payımızın ne olduğunu anlamaya çalışmalı, varsa yaptığımız yanlışlardan vazgeçmeli ve tövbe etmeliyiz:
“Sana ne iyilik gelse Allah’tandır, sana ne kötülük gelse senden kaynaklanır. Seni insanlara elçi gönderdik, şahit olarak Allah yeter.” (Nisa 4/79)
“Başınıza gelen her şey, ellerinizle yaptığınıza karşılıktır. Allah, bir çoğunu da affeder.” (Şûra 42/30)
Dünyada olan pek çok olumsuz olayda da katkımız olabilir, bunlardan vazgeçmemiz için Allah bazı felaketlerle insanlara ders verebilir:
“İnsanların kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünden karada ve denizde bozulmalar ortaya çıktı. Bu (bozulma) yapıp ettiklerinin bir kısmının cezasını onlara tattırmak içindir; belki (yanlışlarından) vazgeçerler.” (Rum 30/41)
SALT İMTİHAN – GELİŞİM
Başımıza bir olayın gelişinin bir başka sebebi de bizim gelişmemizi sağlamak ya da hızlandırmak olabilir. Kişi bilerek günah işlemediği ve Allah’ın emirlerine uygun bir yaşam sürdüğü halde bazı imtihanlara sokulabilir. Yıpratıcı bir imtihan karşısında düzgün davranabilmek için çaba sarf ederken daha önce karşılaşmadığımız zorlukların üstesinden gelmemiz gerekebilir. Bu sayede konfor alanımızdan çıkmak ve kendimizi pek çok yönden geliştirmek durumunda kalırız. Böyle durumlarda genellikle Allah’a doğru yönelişimiz de artar. Böylece Allah bizim geliştiğimizi kayda geçirerek onun katında hak ettiğimiz ödülün artmasını da sağlayacak olabilir. Resulullah ve arkadaşları da böyle pek çetin imtihanlardan geçmiştir. İman ettiğini ve Allah’a teslim olduğunu söylemek kolay olsa da dünyadayken bunu ispatlamanın yolu imtihanlardan geçer:
“İnsanlar, sadece “inanıp güvendik” dediler diye zorlu imtihanlardan geçirilmeden kendi hallerine bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Biz kendilerinden öncekilerini de zorlu imtihanlardan geçirdik. Allah (imtihanlar sonucunda), doğru sözlü olanları elbette bilecektir. Elbette yalancı olanları da bilecektir.” (Ankebut 29/2-3)
Yani Allah, bizim kalbimizde olanları ortaya çıkarmak için bu imtihanları yapar:
“Biz, içinizden cihad edenleri /ellerinden geleni yapanları ve sabredenleri /duruşunu bozmayanları bilinceye, iç yüzünüzü ortaya çıkarıncaya kadar sizi, kesinlikle yıpratıcı bir imtihana sokacağız.” (Muhammed 47/31)
NİMETLERLE İMTİHAN
Allah bizi yalnızca sıkıntılarla imtihan etmez, bize çeşitli nimetler vererek de imtihan eder ki refah içindeyken de kendisine itaat etmeye devam edip etmediğimizi görsün, verdiği nimetlere karşı görevlerimizi yerine getirdiğimiz de kayda geçsin:
“Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi imtihan için, şerle de hayırla da zor bir denemeden geçireceğiz. (Sonunda) Huzurumuza çıkarılacaksınız.” (Enbiya 21/35)
Nimetlerin bize verilmesi de geri alınması da birer imtihandır. Bu esnada bizim yapmamız gereken, nimeti veren Allah’a karşı görevlerimizi yerine getirmeye devam etmek, doğru yoldan ayrılmamak, bir nimeti kaybetsek dahi isyan etmeden, duruşumuzu bozmadan kulluğa ve iyi işler yapmaya devam etmektir:
“İnsana tarafımızdan bir ikram tattırsak, sonra onu ondan çekip alsak tam bir ümitsizliğe kapılır, nankörlük eder durur. Çektiği darlıktan sonra bir bolluk tattırsak bu defa kesinlikle “Bütün sıkıntılarım bitti.” der. Artık o tam bir şımarıktır, böbürlenir durur. Ama sabırlı davrananlar /duruşunu bozmayanlar ve iyi işler yapanlar böyle değillerdir. Onlar için mağfiret /bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.” (Hud 11/9-11)
Bütün bu imtihanlar sürerken Allah’ın bizim için bir iyilik ya da ikramda bulunmak istemesi ya da bize bir zarar dokundurmak istemesi onun seçimidir, bunlara kimse engel olamaz:
“Allah sana bir zarar verecek olursa onu ondan başka giderebilecek olan yoktur. Sana iyilik etmek isterse onun lütfunu engelleyebilecek olan da yoktur. Allah, lütfunu kullarından tercih ettiğine ulaştırır. O, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.” (Yunus 10/107)
Öyleyse biz de imtihanları bir gelişim sebebi olarak görmeli, onlardan payımıza düşen dersi çıkarmak için çaba sarfetmeliyiz.
SIKINTILARDAN KURTULMA YOLLARI
Bütün bunları bilirsek, dünyada pek çok şeyin kontrolünü elimizde tutamadığımızı, Allah’ın hem bizim iyiliğimiz için hem de tövbe ederek arınıp gelişmemiz için pek çok imtihan belirlediğini anlamış oluruz. Sıkıntıya düştüğümüzde bir çare bulabilmek için yine doğru davranmaya devam etmemiz gerekir:
“Kim Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar.” (Talak 65/2)
Her halûkarda işlerin sonunu en hayırlı hale getirebilecek olan, Allah’tır. Başımıza gelecek bir musibet durumunda bizi koruyabilecek olan da yalnızca Allah’tır. Kehf Suresi 18/44 ayetinde, ellerindeki bütün ürünü kaybeden bahçe sahiplerinin kıssası anlatılırken, öyle bir durumda koruyup kollayabilecek olan tek varlığın Allah olduğu, en hayırlı karşılığı verenin de işlerin sonunu hayırlı kılanın da o olduğu hatırlatılmaktadır.
Elde etmek istediğimiz şeyler için kendimiz gereken çabayı gösterirken bir yandan da Allah’ın adaletine güvenir, onun yardımını sürekli ister ve ona teslim olursak, kaygılardan arınabiliriz.
Zira imkanları geniş olan ve şeytanın vesvesesini giderecek olan odur:
“Şeytan sizi yoksul düşmekle korkutur ve çirkin işler yapmanızı ister. Allah ise suçunuzu bağışlama ve lütufta bulunma sözü verir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir.” (Bakara 2/268)
SONUÇ
Allah, dünyadayken insanlara rahmet eder ve inanan inanmayan herkese ikramlarda bulunur. Ancak dünyada insanların başlarına gelmesine onay verdiği her şey, onların öncelikle ahiretteki mutluluklarını sağlamaya yöneliktir. Bu nedenle onun emir ve yasaklarına uygun yaşadığımız sürece onun bizi en güzel sonuca en kolay şekilde ulaştıracağından şüphe etmemeliyiz. Her şeyin en iyisini bilen o olduğu için bu dünyada bizim, bütün imkanları elinde tutan ve her şeyin ona ister istemez teslim olduğu Rabbimize sığınmaktan başka çaremiz yoktur:
“Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, gönüllü veya zorunlu olarak onun dinine /fıtrata teslim olmuştur. Onun huzuruna çıkarılacaklardır.” (Âl-i İmran 3/83)
Allah’a teslim olma işini yani Müslüman olmayı gönüllü olarak başarır ve huzur bulabilmek için ona teslim olmanın şart olduğunu içselleştirirsek, Allah’a düzgün kulluk yaparak sorunsuz değil ama kaygısız bir hayatın elde edileceğini de görürüz. Tam da bu yüzden Allah müminlere şöyle güvence vermiştir:
“Kimler inanır, iyi işler yapar, namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirlerse; onlara Rableri katında ödül vardır. Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.” (Bakara, 2/277)
“Korku ve üzüntü çekmeyeceğimiz” bu ruh haline ulaşabilmek için iyi işler yapmak, namazı kılıp zekatı vermek bir bütün halinde olmazsa olmaz şartlardır.
“Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ahkâf, 46/13)
Elbette neye teslim olacağımızı ve dosdoğru yolun ne olduğunu bilmeden, doğru ve tam teslim olmamız mümkün değildir. Doğruyu yanlıştan ayırt edebilmek için Allah’ın daima bizi gördüğünün farkında olarak davranmalı, ona karşı bilerek yanlış bir davranışta bulunmaktan kaçınmalıyız, bu sayede Allah bizde “furkan”, yani “doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği” oluşturur:
“Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınırsanız O, sizde doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği oluşturur, kötü işlerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük ikram sahibidir.” (Enfal 8/29)
Allah’ın emirlerini bilmek ve ona karşı yanlış yapmaktan sakınabilmek için onun gönderdiği kitabı kendi dilimizde okumak, anlamak ve ona uygun davranmayı HAYATIMIZIN BİRİNCİ ÖNCELİĞİ haline getirmek şarttır.