Yazar Hakkında
Harun Ünal
Teravih Namazı
Resulüllah’ın (s), gerek ramazanda olsun ve gerekse ramazan dışında olsun, kıldıkları gece namazı sekiz rekâttır. Bu namaza üç rekâtlık da vitir namazının eklenmesiyle, toplam 11 rekât 11 olmaktadır. Kimileri de olayı çarpıtarak: “Sahabe başlangıçta, Nebimizin uygulamasına bakarak sekiz rekât kılmışlardır” diyerek bir gerçeği dile getiriyor. Ki bu gerçek, Resulüllah’ın kıldığı sekiz rekâtlık gece namazıdır, teravih namazı değildir.
Hz. Aişe (ra) diyor ki: “Resulüllah (s) (Mescitteki) hücresinde geceleyin namaz kılardı. Hücresinin kenarları yüksek değildi. Halk Resulüllah’ın karaltısını görüyordu. Onlar da kalkıp onun kıldığı gibi namaz kılmaya başladılar. İki veya üç gece böyle oldu. Resulüllah, bir daha öyle yapmadı, bulunduğu yerde oturup kaldı, halkın kendisini görebilecekler şekilde davranmadı. Sabah olunca Resulüllah (s) “Ben, gece namazının size farz kılınacağından endişe duydum dedi.”[1]
Buhari’nin rivayetinde Hz. Aişe (rh) hücre ile ilgili şu açıklamayı yapıyor: “Resulüllah’ın (s) bir Hasırı vardı, onu gündüzleri yere serer ve üzerinde dinlenirdi. Geceleyin de kendisine hücre edinirdi. Bu durumu gören insanlar da buna katılarak saf halinde Resulüllah ile birlikte onun kıldığı gibi kılmaya başladılar.”[2]
Zeyd b. Sabit’ten gelen rivayette de Zeyd diyor ki: “Resulüllah (s), Ramazanda kendisine bir hücre edinirdi. Hücresi hasırdan idi. Resulüllah (s) geceleri bunun içinde kalarak namaz kılardı. Ashabı da, onun kıldığı gibi namaz kılmaya başladılar. Resulüllah (s) ashabının bu durumlarının farkına varınca, artık ayağa kalkmadı ve olduğu yerde oturup kaldı, bir daha namaz kılarken görülmedi. Ashabının yanına çıktığında onlara şöyle dedi: “Sizin ne yaptığınızı, ne iş işlediğinizi görüp öğrendim. Ey insanlar! Bu namazı evlerinizde kılın! Çünkü farz namazlar dışında kişinin kıldığı en faziletli namaz, evinde kıldığı namazdır”.”[3]
Farz Kılma Endişesi
Hadislerde geçen “farz kılınma endişesi” konusuna şöyle cevap verilmiştir. Allah katında farz kesinleşmiştir. Dolayısıyla “farz kılınma endişesi” kalmamıştır. Çünkü Kur’an’da: “Benim katımda söz değiştirilmez.” (50/Kaf, 29) buyrulmuştur.
Allah, kesinleştirdiği bir şeye sonradan ilave yapmaz, bu ifade de, bu ayetle çelişmektedir. Resulüllah’a bu ifadenin aidiyeti bu ayet bağlamında değerlendirildiğinde, zaten yeni bir farz endişesi de yoktur.
Cabir b. Abdullah’tan gelen rivayet şöyledir: “Resulüllah (s) Ramazan ayında bir gece mescitte, bizimle birlikte sekiz rekât namaz kıldı, ayrıca vitri de kıldı. Ertesi gece mescitte toplandık, Resulüllah’ın çıkacağını, birlikte namaz kılacağımız umuduyla sabaha kadar orada durup bekledik. Sabah olunca Resulüllah’a: “Senin yanımıza çıkıp gelmeni ve birlikte namaz kılmamızı umut etmiştik” dedik. Resulüllah da: “Vitir namazının size farz kılınmasını istemediğimden veya farz kılınma endişesinden ötürü çıkmadım”[4] dedi.
Ebu Hatim bu rivayetle ilgili olarak şöyle diyor: “Bu her iki haber, hem lafız olarak farklı, hem de anlamları birbiriyle çelişkilidir. Öyle anlaşılıyor ki, bu olay iki ayrı ramazanda gerçekleşmiştir. Yoksa bu bir ramazan ayında gerçekleşen bir durum değildir”[5]. Hadisin Buhari de yer alan lafzı şöyledir: “Gece namazının size farz kılınmasından endişe duydum.”[6] Ebu Davud’daki lafız şöyledir: “Nebi (s), mescitte namaz kıldı, insanlar da ona bakarak onun gibi namaz kıldılar. Sonra ertesi gece de namaz kıldı, insanlar artmaya başladı. Sonra üçüncü gecede insanlar toplandılar. Ancak Resulüllah (s) onlara-görünmedi. Sabah olunca şöyle dedi: “Sizin yaptığınızı gördüm. Beni engelleyen tek şey, bunun size farz kılınacağından endişe etmemdir.”[7]
Dikkat edilirse, bu rivayetlerin hiç birisinde teravih adına yer verilmiş değildir. Rivayetlerin kimisinde, “Vitir namazının size farz kılınma endişesi” ifadesi yer alırken, bir diğerinde “Gece namazının size farz kılınması endişesi” ifadesi yer almaktadır. Bir farklı rivayette de “Bu namazın size farz kılınması endişesi” geçmektedir. Dolayısıyla “Bu namaz” ifadesinden anlaşılan da gece namazıdır, teravih adıyla anılan bir namaz değildir. Kaldı ki, gerek Resulüllah (s) döneminde, gerekse Hz. Ebu Bekir döneminde insanlar evlerinde gece namazını hep 11 rekât olarak kılmıştır. Hz. Ömer’in hilafetinin ilk yıllarında böyle devam etmiştir. Hz. Ömer bu namazın Mescitte kılındığını görünce Übey b. Kaab’ı imam olarak görevlendirdiği halde kendisi gidip, bu namazı orada kılmamış, evde tek başına kılınmasının daha faziletli olduğunu söylemiştir. Resulüllah (s), her gece evinde kıldığı namazı itikâfta iken, daire şekline getirdiği eni dar olan bir hasır içinde kalıyordu. Hadislerde hücre diye de geçen bu hasır içinde ayağa kalkınca, sahabe de onu görmüş ve onun gibi kılmaya başlamışlardır. Resulüllah (s) durumun farkına varınca onları uyarmış ve nafile namazlarının evlerinde kılınması gereğini dile getirmiştir ve: “Ey insanlar! Bundan böyle bu namazı evlerinizde kılın! Çünkü farz namazlar dışında kişinin kıldığı en faziletli namaz, evinde kıldığı namazdır]” diye buyurmuştur. Bu hadisin isnadında yer alan İbn Hasife’nin, her ne kadar sika güvenilir olduğu söylenmiş ise de, Ahmed b. Hanbel, kendisi hakkında bu şahıs “Münkeru’l-Hadistir.” Bu nedenle bu tür ravilerin hadisleri hüccet sayılmaz, çünkü kendileri de hüccet değildir. Zehebi de “el-Mizan” eserinde; bu adam, güvenilir ravi adlarını kullanarak hadis uyduran biridir. Zira bu rivayet de nihayetinde Saib b. Yezid’e varıp dayanmaktadır. Bundan da Muhammed b. Yusuf ile İbn Hasife rivayet etmişler, her ikisi de gece namazının rekât sayısında farklı rakamlar vermektedirler. Birincisi, (11) rekât sayısını verirken, ikincisi (20) rekât sayısını vermektedir. Burada tercihe değer görülen birincisidir, on bir rekât olanıdır. Zira birincisi, ikinciye göre daha sikadır.[8]
TERAVİHİN GÜNAHLARIN BAĞIŞLANMASINA SEBEP OLMASI
Ebu Hüreyre diyor ki, Resulüllah (s), Kesin olarak yerine getirilsin anlamında bir emir vermeksizin Ramazan ayının kıyamına teşvikte bulunur ve şöyle buyururdu: “Kim, inanarak ve mükâfatını da Allah’tan bekleyerek ramazan’da kaim olursa, onun geçmiş günahları bağışlanır.”[9] Burada ramazan ayında “kaim” olmaktan maksatın daha sonra Teravih adını alan namaza tahsis edilmesi doğru değildir. Çünkü Ramazan’da kaim olmak öncelikle oruç tutmaktır. Bu ayda yapılan diğer ibadetler de bu kapsama sokulabilir. Hadiste yer alan “Onun geçmiş günahları bağışlanır” ibaresine de takılıp kalmışlar. Burada sözkonusu olan “küçük günahlar mı, yoksa büyük günahlar mı?” diye, bunu tartışmaya açmışlardır. Dolayısıyla nerede ise kendilerine Şari yerine koyarak değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Yüce Allah’a ait olan bir sınırda bizim söz etmemiz aslında uygun da değildir, doğru da değildir[10] Kimi rivayetlerde, “geçmiş ve gelecek günahları da bağışlanır” ifadeleri de bulunmaktadır. Ki bu manada benze bir rivayet, Ahmed b. Hanbel’in Müsned adlı eserinde yer almaktadır. Sonuç: 1– Resulüllah (s), Teravih adıyla bir namazı kılmadığı gibi, kıldırdığı da vaki değildir. 2– Resulüllah (s) 4+4+3=11 rekât dışında, ramazan olsun, başka zamanda olsun, bir gece namazı kılmamıştır. Hz. Ebu Bekir döneminde de uygulama Resulüllah’ın döneminde nasıl idiyse, aynen devam etmiştir. 3– Hz. Ömer de hilafetinin ilk yıllarında bu uygulamayı sürdürmüş, daha sonra, Übey b. Kaab’ın imamlığında insanları bir araya toplamıştır. Ama kendisi hiçbir zaman namaza katılmamış, imamın arkasında kılmamıştır. Hatta Hz. Ömer, insanların cemaat halinde bu gece namazını kıldıklarını görünce: “Bu bidat ne güzeldir” veya “Bu, ne güzel bir bidattir” diye söylemiştir. Bununla ilgili olarak Begavi (432-516/1040-1122); bu hadiste geçen “Bu, ne güzel bir bidattir” ifadesini açıklarken diyor ki: “Ömer, (rd) burada, (Bidat) ifadesine yer verdi. Çünkü Resulüllah (s), böyle yapmadı, bu namazı cemaatle kılarak bizim yaptığımız gibi bir uygulama yapmadı.”[11] 4– Sahabeden birçokları bu gece namazını evlerinde kılmışlar, cemaate katılmamışlardır. Nitekim İbn Ömer de, imamın arkasında kılmayan, cemaate katılmayan biriydi. İşte konuya ait birkaç örnek: Nafi’ de Abdullah b. Ömer’den şu rivayeti yapıyor. Rivayete göre: “Abdullah b. Ömer, ramazan ayında ramazanı ikame için namazını evinde kılar. İnsanlar mescitten dağılınca bir miktar su ile azığını alıp mescide çıkıp gider ve orada sabah namazını kılana dek kalır, sabah namazını kılmadıkça oradan ayrılmazdı.”[12] Abdullah b. Ömer’den gelen rivayete göre, adamın birisi kendisine: “Ramazanda imamın arkasında (Teravih) namazı kılabilir miyim?” diye soran kişiye “Sen Kur’an okuyamıyor musun-okumasını bilmez misin?” diye sorar. Adam da: “Evet, biliyorum” der. Bunun üzerine İbn Ömer ona: “Sanki sen eşekmişsin gibi susacak mısın? Namazını evinde kıl”[13] der. Nafi de İbn Ömer’den rivayet ediyor, demiş ki: “Abdullah b. Ömer, ramazan ayında, insanlarla birlikte cemaat halinde namaza katılmazdı.” Devamla diyor ki: “Salim ve Kasım da insanlarla birlikte olarak gece kıyamına katılmazdı.”[14] Mücahid diyor ki, bir adam, İbn Ömer’e: “Ramazan ayında imamın arkasında nafile namaz kılayım mı?” diye sorar. İbn Ömer de ona: “Sen, eşek gibi durup ayakta dikelmek mi istiyorsun?”[15] diyerek cevap verdi. İmam Malik’e “Ramazanın kıyamı, sana göre insanlarla birlikte mi, yoksa herkesin kendi evlerinde kılmaları mı uygun?” diye sorulmuş. O da: “Eğer yapabiliyorsa, bana göre evinde kılması daha yerindedir. Gerçi herkes de bunu başarabilecek durumda değildir” demiştir. Kendisi de gece namazını hep evinde kıldığını belirtmiştir.
Harun ÜNAL
İlgili Yazılar
-
KUR’ÂN’DA SALAT KAVRAMI
1 Mart, 2024 -
TASDİK KONUSU VE ÖNCEKİ KİTAPLAR HAKKINDA ÖZET
27 Şubat, 2024 -
ŞAH DAMARI
15 Ağustos, 2023 -
GÖKLERE YOLCULUK İSRÂ VE MİRÂC
10 Ağustos, 2023 -
İKTİSADİ GELİŞME VE ZEKÂT
13 Haziran, 2023 -
CENNETTE HURİLER
23 Ocak, 2023 -
YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ
23 Şubat, 2022 -
KİTAP VE SÜNNET Mİ? KİTAP VE HİKMET Mİ?
10 Şubat, 2022 -
Ölüme Hazırlık
8 Haziran, 2021 -
Haydi Hep Birlikte Namaza!
12 Şubat, 2021