Ramazan ve Kur’ân

Ramazanı Ramazan yapan asıl değer, Kur’an’dır. Bunu şu ayetten gayet açık bir şekilde anlamaktayız:

“(Sayılı günler) hem insanlara bir rehber hem de o rehberin ve hakla batılı ayırmanın açık belgeleri olan Kur’an’ın indirildiği Ramazan ayıdır….” (Bakara, 2/185)

Ne anlama gelir bu ayet? Sevdiğiniz, beğendiğiniz bir şeyi dostlarınıza, arkadaşlarınıza anlatırken onun en güzel tarafı ile başlarsınız, değil mi? Mesela: “Bu sene bir yere tatile gittim, öyle güzel bir havası vardı ki…” dersiniz, havasını çok beğendiyseniz. Yahut sizin için gerçekten muhteşem olan manzarasından veya sessizliğinden, sakinliğinden başlarsınız orayı anlatmaya. Yani orayı sizin için bir kez daha gidilesi, görülesi kılan şey ne ise onu ön plana çıkarırsınız. Allah Teâlâ da Ramazan ayını bize öyle sunuyor: “Ramazan öyle bir ay ki Kur’an o ayda indirilmiştir.” Tabiri caizse “ne yapın ne edin Ramazanı Kur’an’la yaşayın” diyor Rabbimiz. “Eğer gerçekten muhteşem bir Ramazan yaşamak istiyorsanız bunu Kur’an’sız yapamazsınız” diyor. Öyle ya, Kur’an’sız geçirilen bir Ramazan, tatsız tuzsuz bir yemeğe benzer. Yersiniz; ama hiçbir şekilde lezzet almazsınız.

Öyleyse bundan önceki Ramazanları Kur’an’sız yaşama bahtsızlığını gösterdiysek ve Cenâb-ı Hak bir fırsat daha verdiyse bize, bu sene artık farklı bir Ramazan geçirmek zorundayız demektir; Kur’an’lı bir Ramazan. Diğer zamanlarda yapamadığımız kadar Ramazan ayında Kur’an’a vakit ayırmak ve onunla ilişkilerimizi bir kez daha gözden geçirmek, güçlendirmek durumundayız. “Bunlar Kur’an’ı hiç mi etraflıca düşünmezler? Yoksa kalp­leri üzerinde kilitler mi var?” (Muhammed, 47/24) ve “Biz Kur’an’ı, doğru bilgi edinilmesi için gerçekten kolaylaştırdık. Peki, o bilgiyi alan var mı?” (Kamer, 54/17, 22, 32, 40) ilahi uyarılarını göz önünde bulundurarak okuduğumuz Kur’an’ı anlamaya, anladığımızı da hayatımıza aksettirmeye büyük özen göstermeliyiz.

Allah’ın kitabını hakkıyla okuyup onda bulunan hükümleri uygulayanların, namazını kılıp zekâtını verenlerin ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği şeyleri gizli veya açık olarak hayra harcayanların asla tükenmeyecek bir kazanç elde edecekleri müjdelenmiştir.[1] Bu müjdeye layık olabilmenin ilk şartı Kur’an’ı okumak, okumak ve okumaktır.

Kur’an’ı okudukça ayetler arasındaki harika bağlantılara şahit olacak ve engin bilgiler edineceğiz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bu, hem ayetlerini etraflıca düşünmeleri hem de aklıselim sahibi olanların doğru bilgiye ulaşmaları için sana indirdiğimiz bereketli bir kitaptır.” (Sâd, 38/29)

Kur’an’la bağımızı sıkı tutmaz da araya mesafe koyarsak kalplerimiz körelme ve katılaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Şu ilâhî daveti karşılıksız bırakmayalım:

“İman etmiş olanlar için, Allah’ın zikrine yani inen o gerçeğe (Kur’an’a) karşı, kalplerinin derin bir saygı duyma zamanı gelmedi mi? Sakın daha önce kendilerine ki­tap verilen­ler gibi olmasınlar; onların üzerinden (yeni bir elçinin gönderilmediği) uzun zaman geçmişti de kalpleri katılaşmıştı. On­ların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd, 57/16)

Allah Teâlâ, Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğini şöyle açıklamıştır:

“Ey örtünüp bürünen (Ey içine kapanan) kişi!

Az bir kısmı dışında gece kalk!

Ya gecenin yarısı kadar ya yarısından biraz az.

Ya da yarısından fazla bir süre kalk da Kur’an’ı yavaş yavaş ve düşünerek oku!

Çünkü sana ağır bir görev yükleyeceğiz.

Gece ortamı daha etkili ve (o sırada) okuma daha kalıcı olur.

Gündüzün uzayıp giden işlerin olur.” (Müzzemmil, 73/1–7)

Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerim’i okumak için bazı şeylere dikkat etmek gerekir. Öncelikle zihnin rahat ve berrak olduğu bir zaman dilimi seçilmelidir. Allah Teâla bu zamanın “gece” olduğunu bildirmektedir. Biraz uyuduktan sonra zihin dinlenmiş ve rahatlamış olur. İşte tam bu zamanda Kur’an okunmalıdır, ayetlerde belirtildiği gibi: Ağır ağır ve düşüne düşüne… Rabbinin kelamı ile baş başa kaldığı anlar, bir Müslüman için paha biçilmez anlardır. Öyleyse bu anları uzun tutmak gerekir.

Bugüne kadar hedefimiz “her Ramazanda bir hatim” indirmek idiyse bu Ramazan farklı olmalı. “Artık okuduğumu anlamaya, anladığımı da tatbik etmeye çalışmalıyım” diyerek kendimize bir program yapmalıyız. Her gün birkaç ayet veya 1 sayfa veyahut da 5, 10, 15 sayfa.. Yapabilen de her gün bir cüzü mealiyle birlikte okumalı.

Osman b. Affân, Abdullah İbn Mes’ûd ve Übey b. Ka’b (radıyallâhu anhum) gibi Kur’an ilimleri ile meşhur olmuş bazı sahabîler, Resûlullâh’ın kendilerine Kur’an-ı Kerim’i on ayet on ayet şeklinde öğrettiğini ve bu ayetlerdeki amel ile ilgili hususları öğrenmedikçe bir başka on ayete geçmediklerini söylemişlerdir. Böylelikle Resûlullâh onlara hem Kur’an-ı Kerim’i hem de onunla amel etmeyi birlikte öğretmiş oluyordu.[2] Madem onlar bizim örneklerimiz, biz de böyle yapmaya çalışalım.

Osman b. Affân radıyallâhu anh’tan rivayet edildiğine göre Nebîmiz şöyle buyurmuştur:

“Sizin en hayırlılarınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”[3]

Bu hadis sahihtir; fakat söylendiği ortam, durum ve şartlar oldukça önemlidir. Bunu söyleyen Allah’ın Nebîsi Arap, dinleyen sahabe Arap ve okunması söylenen kitap Arapçadır. Yani onlar için “okumak” kendi dillerinde yani Arapça olarak okumaktır. Dolayısıyla onlar Arapça olan Kur’an’ı okuduklarında ana dillerinde okudukları için aynı zamanda onu büyük oranda anlayacaklardı da… Onlar için okumak = anlamaktı. Tabii ki bu herkesin bilgisine, eğitimine, zekasına ve çalışmasına göre farklılık arz ediyordu. Yani herkes Kur’an’ı aynı şekilde anlayamıyordu. Bizim için de önemli olan budur. Tabii ki Allah’ın kelamını orijinal dilinden okumak bir ayrıcalıktır, fazilettir. Kur’an’ı okumak da dinlemek de ibadettir. Fakat ikisi de okunan Kur’an’ın anlaşılmasına bağlıdır. Anlaşılmadan salt okumanın veya dinlemenin kişiye yararlı olacağını gösteren herhangi bir delil bulunmamaktadır.

Netice itibariyle diğer zamanlarda ayıramadığımız kadar bu Ramazan Kur’an’a, kitabımıza, vakit ayırmalıyız. Zira bu, son Ramazanımız, son fırsatımız olabilir.

Yahya Şenol

KAYNAK: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2023, 4. Bs., s. 13-17.

[1] Bkz: Fâtır sûresi 29-30. ayetler.

[2] Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, c: 1, s. 30.

[3] Buhârî, Fezâilu’l-Kur’ân, 21. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 349; Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân, 15; İbn Mâce, Mukaddime, 16.