Yazar Hakkında
Abdulaziz Bayındır
Borsa
Menkul kıymetlerin alınıp satıldığı yere menkul kıymetler borsası adı verilir. Menkul kıymetler kapsamına tahvil, hazine bonosu ve hisse senetleri girer. Tahvil ve hazine bonosu faizli borç senetleridir. Bunların alım satımı faizli işlem kapsamına girer. Hisse senetleri ise şirketlerin ortaklık senetleridir. Bunları alanlar, ilgili şirketin ortağı olurlar. Bunlar küçük ortak olacağından A.Ş.’nin büyük ortaklarının insafına terk edilmiş olurlar. S.P.K. (Sermaye Piyasası Kanunu) ve yönetmeliklerle bunların durumu iyileştirilmeye çalışılmıştır. Ancak A.Ş.’lerin yapısında temel değişiklikler yapılmadan, yönetimi üstlenen kişiler, yaptıkları haksız davranışlardan bizzat sorumlu tutulmadan, en küçük ortağın hakkını koruyacak değişiklikler yapılmadan bu haksızlıkların önüne geçmek mümkün olmaz. Bugüne kadar yapılan değişiklikler yeterli olmamıştır.
A- Menkul Kıymetlerin Halka Arzı ve Satışı
S.P.K.’nın 6. maddesine göre, “Menkul kıymetlerin halka arzında açıklanacak bilgiler izahnâmede yer alır. İzahnâmede hangi bilgilerin bulunacağı hisse senetleri ve tahvil ihraçları bakımından ayrı ayrı olmak üzere T.T.K.’nın ilgili maddelerindeki hususlar göz önünde tutularak kurul tarafından belirlenir. Halka arz izninin verilmesinden sonra izahnâme Ticaret Sicili’ne tescil ve ilan edilir. Halkın menkul kıymetleri satın almaya davet edilmesi izahnâme ve esas sözleşmeye, kurulun gerekli maddeleri eklediği bir sirküler ile yapılır. Yapılacak ilan ve açıklamalar, ne gerçeğe uymayan abartılı veya yanıltıcı bilgiler içerebilir ne de halka arz izninin resmî bir teminat olarak yorumlanmasına yol açacak açık veya dolaylı bir ifade taşıyabilir. Kurul, yanıltıcı nitelikte gördüğü reklâmları yasaklar.” S.P.K.’nın 10. maddesinde izahnâme ile halka açıklanan konularda meydana gelen değişikliklerin ilgili A.Ş. tarafından en geç 10 gün içerisinde Sermaye Piyasası Kurulu’na bildirilmesi zorunlu tutulmaktadır.
T.T.K. 281. maddesine göre izahnâme, şirketin maksat, mevzu ve müddeti ve esas sermaye olarak konan ayınlar ve bu ayınların karşılığı ve mevcut bir işletmenin ya da bazı ayınlarının devralınması esas mukavele hükümlerinden ise onun bedelini ve kuruluş genel kurul toplantılarının yerini ve toplanma usulünü ihtiva eder. Yukarıdaki hükümler, bir şirketin hisse senedini alacak kişilerin şirketle ilgili bilgilere sahip olmasını sağlar gibi gözükmektedir. Ancak bunlar, şirketi ve şirket mallarını görme hakkına sahip olmadıklarından izahnâmede yazılı bilgilerle yetinmek zorunda kalırlar. Bir şey yazılı veya sözlü olarak ne kadar anlatılsa gözle görmek gibi olamaz. Bu sebeple fıkıhta görme muhayyerliği müşterinin temel hakkı sayılmıştır. Bu hak taraflarca ortadan kaldırılamaz. Ona dua ve selâm olsun, Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: “Kim görmediği bir şeyi satın alırsa görünce muhayyer olur” Müşteri, ben görme muhayyerliğinden vazgeçtim, dese de onun bu hakkı düşmez. ((Mahmut b. Mevdud el-Mavsılî, el-İhtiyar li-Talîl’il-Muhtar. Basım yeri ve tarihi yok, c.II, s.15,16))
İzahnâmede verilen bilgilerin gerçeğe aykırı olduğu ortaya çıksa ya da yapılan ilan ve açıklamaların gerçeğe uymayan abartılı beyanlar olduğu tespit edilse, bu yüzden zarar gören kişilerin zararı karşılanamaz. Meselâ 2000 liraya satılması gereken bir hisse senedi, yanlış beyanlar sebebiyle 3000 liraya ya da daha yüksek fiyata satılmış olsa vatandaşın bunu şikayet edeceği bir makam bulması mümkün değildir. Bu konuda vatandaş korumasız kalır. Aldatma fahiş ölçülere varmışsa (gabn-ı fahiş) aldanan taraf satışı bozabilmelidir. ((Bkz. Mecelle 3573)) Yani yanlış bilgilere kanıp hisse senedini yüksek fiyatla satın almış olan kişi, onu geri verme hakkına sahip olmalıdır. Borsada böyle bir hak kabul edilmez. Gerçek değeri bin lira olan hisse senetlerinin, büyük reklam kampanyaları sayesinde 100 bin liradan satıldığı ve kısa süre sonra bu değerin hızla gerilediği yaşanan olaylardandır. Hisse senetlerini bu şekilde piyasaya süren şirketler, büyük paralara hükmedecek konuma gelmektedir. Mecelle, taşınır mallarda %5’lik aldanmayı akdi bozma sebebi saymıştır. Buna göre gerçek kıymeti 2000 lira olması gereken bir senedi, gerçeğe aykırı ilan ve reklamlara aldanıp 2100 liradan alan kişi onu geri verebilir. Ama menkul kıymetler borsası bu hakkı hiç kimseye tanımaz.
S.P.K.’nın 47. maddesine göre, halka yapılan yazılı açıklama ve ilanlarda menkul kıymetlerin değerini etkileyecek önemli hususlarda gerçeğe aykırı veya noksan bilgi verenler 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar ağır para cezası ve 1 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile tecziye edilirler. Bu kanunun 10. maddesine aykırı hareket edenler ise elli bin liradan beş yüz bin liraya kadar ağır para cezasına çarptırılırlar. Ceza sözlükte, İşlenen bir suçun karşılığı anlamına gelir. Burada suç, hisse senedi alan vatandaşları maddî yönden zarara sokarak haksız kazanç sağlamaktır. Verilecek ceza bu suça engel olmalı ve bu yolla zarara uğrayanların zararını gidermelidir. Devlete ödenecek nakdî cezaların ve hapis cezasının bu zararı karşılamayacağı açıktır.
S.P.K. 49. maddesi, zarar gören vatandaşa bu konuda dava açma hakkı tanımamıştır. Bu suçlardan dolayı kovuşturma yapılabilmesi için Sermaye Kurulu’nun teklifi üzerine Maliye Bakanlığı tarafından Cumhuriyet Savcılığı’na yazılı başvuruda bulunulması gerekir. Konuyla ilgili bilgi sahibi olan Cumhuriyet savcıları da Maliye Bakanlığı’nı haberdar ederek durumun incelenmesini isteyebilirler. Yanlış izahnâmeden dolayı zarar gören Maliye Bakanlığı veya savcılık değil vatandaştır. Onların konuyu mahkemeye intikal ettirmesini beklemek kimi tatmin eder? Kanun koyan kişiler ne olup bittiğinden haberdar olamayan en zayıf vatandaşların bile hakkını korumaya mecburdurlar.
B- Kâr Dağıtımı S.P.K.’nın halka açık şirketlerle ilgili olarak getirdiği ve sonuçları itibariyle çok önemli sayılan yenilik kâr dağıtımıyla ilgilidir. Kanunun 15. maddesinde şu ifade yer alır. “Hisse senetleri halka arz yoluyla satılan anonim ortaklıkların esas sözleşmelerinde birinci temettü oranının gösterilmesi zorunludur. Bu oran kurul tarafından tespit olunacak miktardan aşağı olamaz.” A.Ş.’lerde genel kurul, kâr dağıtıp dağıtmama konusunda serbesttir. Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi şirketlerde genel kurulun böyle bir serbestisi yoktur. Kâr varsa dağıtımı mutlaka yapılır. Ancak bilançoda eski yıllardan kalan zarar kapatılmadıkça şirket kâr dağıtmına zorlanamaz. Kâr dağıtımının en önemli özelliği birinci temettü oranında gözükür.
T.T.K.’da %5 olarak tespit edilen birinci temettü oranı ((T.T.K. 298 ve 466)) halka açık şirketler için Sermaye Piyasası Kurulu’na bırakılmıştır. Kanun bu oranın kurul tarafından tespit edilecek orandan az olmamak üzere ana sözleşmede gösterilmesini emretmektedir. Birinci temettü ayrılmadıkça başka yedek akçe ayrılmasına, ertesi yıla kâr aktarılmasına ve yönetim kurulu üyeleri ile memur, müstahdem ve işçilere kârdan pay dağıtılmasına karar verilemez. Birinci temettü ile ilgili şu kural getirilmiştir: “Hisse senetleri halka arz yoluyla satılan anonim ortaklıkların birinci temettü oranı uzun vadeli devlet iç borçlanma tahvillerinin ilgili hesap döneminin son günlerindeki faiz oranıdır. Ancak ödenmiş sermaye üzerinden hesaplanacak bu birinci temettü oranı hesap dönemi net kârından vergi ve benzerleri düşülmek suretiyle bulunan dağıtılabilir kârın yarısından az ve %75’inden çok olamaz.” ((26.2.1982 tarih ve 17617 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan tebliğin 7. maddesi5)) Bilançolar üzerinde oynanabildiği ve kâr oranı düşük gösterilebildiği bilinen bir gerçektir. Buna göre şirketler, uzun vadeli devlet tahvilinin faiz oranı kadar kâr dağıtımı ile yetinebilirler. Bu faizin %50 oranında olduğunu düşünelim. Bu oran, hisse senedinin nominal değerine göre belirlenir. Senetlerin üzerine bin lira yazdığı için her senet için 500 lira kâr vermekle yetinilebilir. İsterse bu senet borsada 50 bin lira üzerinden işlem görsün. Eğer kâr payı 1000 lira olursa şirket %100 kâr dağıtmış sayılır.
C- Bilanço Kârını Etkileyen İşlemler S.P.K.’nın 15. maddesinde, şirketlerin bilanço kârını düşürebilecek işlemlere mani olunmaya çalışılmaktadır. Maddenin 3. bendi şöyle der: “Hisse senetleri halka satılan bir anonim ortaklık yönetim, denetim veya sermaye bakımından dolaylı veya dolaysız olarak ilişkili bulunduğu diğer bir teşebbüs veya şahısla emsallerine göre bariz bir şekilde farklı bir fiyat, ücret ve bedel uygulamak gibi işlemlerde bulunarak yıllık kârını azaltamaz.” Bu kanuna aykırı davranışın cezası 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar ağır para cezası ve bir aydan 2 yıla kadar da hapis cezasıdır. Bu konuda kovuşturma yapma yetkisi Maliye Bakanlığı’na bırakılmıştır. Bir alım satımda malın emsallerine göre bariz bir şekilde farklı bir fiyatla alınıp satıldığını kim, nasıl tespit edebilir? Mallara biçilen fiyatların piyasada bariz bir şekilde farklılık gösterdiği bilinen bir gerçektir.
Faizli ekonomilerde ve enflasyonun olduğu yerde fiyat istikrarını sağlamak çok zordur. Bu durumda yukarıdaki kanunu uygulamak imkânsız gibidir. Türk Ticaret Kanunu’nun 336. maddesine göre yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları sözleşme ve işlemlerden dolayı şahsen sorumlu olmazlar. Bu kanunun konuyla ilgili bir istisnası vardır. Buna göre gerek kanun, gerekse esas sözleşmenin idare meclisi azalarına yüklediği vazifelerin kasten veya ihmal sonucu yapılmaması hâlinde ilgili kişiler sorumlu tutulabilirler. Bu durumda S.P.K. 15. maddesinde belirtilen işlemin kasıt veya ihmal sonucu olması gerekir ki, bunun ispatı da çok zordur.
D- Batık Şirket Hisselerinin Borsada Satışı
Sermaye Piyasasının Teşviki Kanunu’nun ((3332 sayı ve 25 Mart 1987 tarihli Kanun)) 5. maddesinin a fıkrasına göre finansman güçlüğü içinde bulunan anonim şirketlerden alacaklı olan bankalar, alacaklarının sermayeye dönüştürülmesi teklifinde bulunabilirler. Aynı kanunun 7. maddesinin a bendine göre bu bankaların iktisap ettikleri iştirak paylarının, iştirak edilen sermaye şirketinin sermayesinin %15’ini aşması hâlinde aşan paylar 1992 yılından itibaren yedi yıl içinde Sermaye Piyasası Kurulu’na bilgi verilerek satılabilir.
7. maddenin c bendi şöyledir: “Bu kanunun uygulanması dolayısıyla borsaya kote edilecek hisse senetleri için hisse senetlerini çıkaran A. Ş.’nin kârlılığı aranmaz” Burada birbirine zıt ve ortaklık kavramıyla uyuşmayan birçok şey vardır: a- Meselâ borç nasıl sermaye olabilir. Sermaye, işletilebilip şirkete gelir getirebilen, şirketin işlerinin kendisiyle rahatlıkla yapılabileceği şeydir. Borcu sermayeye dönüştürmek şirketin tabiatı ile bağdaşmaz. b- Şirketlerin bankalara olan borcu hisse senedine dönüştürülerek vatandaşlara satılır ve bu satışın yapılması için ilgili şirketin kâra geçip geçmemesi aranmazsa bu kanun batık şirketlerde alacağı olan bankaları kurtarırken vatandaşı batağa atmış olmaz mı?
E- Fiyatlarda Sun’i Dalgalanma
Şirket yöneticileri, şirketi bir sene kârlı göstererek hisse senedi fiyatlarının artmasına, ikinci sene de kötü göstererek hisse senedi fiyatlarının düşmesine sebep olabilirler. Fiyatları düşünce senetleri ucuz fiyatla toplayıp ikinci sene pahalıya satarak büyük ölçüde haksız kazanç sağlayabilirler. Maalesef bugünkü kanunlara göre bunu önlemenin imkânı yoktur. Çeşitli yayın ve basın organları ve birkısım gazete yazarları ile devlet yetkilileri de hisse senetlerinin sun’i olarak düşüp çıkmasında etkili olmaktadırlar. Sağlıklı bir malî yapı, devlet adamlarının beyanına bağlı olmayan ve şirket yöneticilerinin yanlış davranışlarına imkân vermeyen, çeşitli basın ve yayın organlarının insanları yanlış etkilemesine fırsat tanımayan bir yapıdır. Bunun gerçekleşmesi köklü değişikliklerin yapılmasına bağlıdır.
F- Sıfır Maliyetli Kredi
Şirketlerin yapısındaki bozukluk, borsada satılan senetlerin bedellerinin, sıfır maliyetli krediye dönüştürülmesine imkân vermektedir. Meselâ yöneticiler, kredi alıp bu krediyi bir başka şirketlerine aktarabilirler. Halka açık şirket o kredinin faizini öderken, diğer şirket onun gelirinden yararlanır. Böylece bu şirketten öbürüne kâr aktarılmış olur. Bir müddet sonra birinci şirket borçlarını ödeyemez hâle gelir. Haberin piyasada yayılmasıyla hisse senetleri panik içerisinde satılmaya ve nominal değerin de çok altında bir fiyatla piyasaya sürülmeye başlanır. Meselâ 40-50 bin liraya satın alınmış hisse senetleri 40-50 liraya müşteri bulamayabilir. Daha sonra da tasfiye masasına giden şirket, borsa kotundan çıkarılır. Genellikle böyle şirketler, bankalardan aldıkları borcu kapatamayacakları için, hisse senedi almak için verilmiş paraların tamamı kötü niyetli yöneticilerinin bir başka şirketlerine sermaye olmuş olur. Usulüne uygun yapıldığı takdirde bunun denetlenmesi mümkün değildir. Bu durumda şirketi batıran kimseleri sorumlu tutacak bir mekanizma da yoktur.
SONUÇ
Sonuç olarak anonim şirketlerinin bugünkü yapısı ve borsanın işleyişi karşısında hisse senetlerinin Menkul Kıymetler Borsası’ndan alım satımını caiz görmek mümkün değildir. Çünkü bu, insanların mallarının haksız yere yenmesine göz yummak olur. Allahu Teâlâ, ekonomik ilişkilerin bel kemiği sayılan bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Müminler, mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin, ama karşılıklı rıza ile yapılan bir ticaretle yiyebilirsiniz.” (Nisa 4/29). Başarı, Allah’tandır.
KAYNAK: Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz (Sitemizin Kitap Download bölümündeki nüsha).
İlgili Yazılar
-
KUR’ÂN’DA SALAT KAVRAMI
1 Mart, 2024 -
TASDİK KONUSU VE ÖNCEKİ KİTAPLAR HAKKINDA ÖZET
27 Şubat, 2024 -
ŞAH DAMARI
15 Ağustos, 2023 -
GÖKLERE YOLCULUK İSRÂ VE MİRÂC
10 Ağustos, 2023 -
İKTİSADİ GELİŞME VE ZEKÂT
13 Haziran, 2023 -
CENNETTE HURİLER
23 Ocak, 2023 -
YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ
23 Şubat, 2022 -
KİTAP VE SÜNNET Mİ? KİTAP VE HİKMET Mİ?
10 Şubat, 2022 -
Ölüme Hazırlık
8 Haziran, 2021 -
Haydi Hep Birlikte Namaza!
12 Şubat, 2021