FAİZCİLERİN DAVRANIŞ TARZI

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Faiz yiyenler, şeytanın takılıp aklını çeldiği[1] kimsenin davranışından farklı davranmazlar. Bu onların, “Alım satım, tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime, Rabbinden bir öğüt ulaşır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar o ateşin arkadaşıdırlar; orada ölümsüzdürler.” (Bakara, 2/275)

Fahreddin Razî’nin konu ile ilgili bir tespiti şöyle özetlenebilir:

“Faizi helâl görenlere göre faizli işlem her yönden alım satımla aynıdır. Öyleyse nasıl olur da biri helâl, diğeri haram olur. Peşin fiyatı 10 lira olan bir malı bir ay vadeli 11 liraya satmak helâl ise, 10 lirayı bir ay vadeli 11 liraya satmak da helâl olmalıdır. Bu iki işlem arasında mantıkî bir fark yoktur.”[2]

Bu iki işlem arasında benzerlik vardır, ama farklar da vardır. Nitekim şarap ile üzüm şırası da birbirine benzer; ikisi de üzüm suyundandır. Ama aradaki farktan dolayı “şıra tıpkı şarap gibidir”, denemez. Yukarıdaki iki işlem de farklıdır. Bundan dolayı birine borç, diğerine satış denmiştir. Borç veren, verdiğinin dengini alır. Yani 10 lira vermişse 10 lira alır. Faiz, o denkliği bozan fazlalıktır. Peşin fiyatı 10 lira olan bir mal, bir ay vadeli 11 liraya satılırsa 11 liranın tamamı malın bedeli olur. O mal ile 10 veya 11 lira arasında denklik olmadığı için fazlalıktan da bahsedilemez.

Bu fark, birçok farkı beraberinde getirir. Meselâ alım satım daha çok peşin olur; ama borcun peşini olmaz. Hiç kimse, hemen ödemek üzere borç almaz; az da olsa vade gerekir. Satıcı, 8 liraya aldığı malı hemen, peşin 10 liraya satarak 2 lira kâr edebilir. Ama bu şekilde bir faiz geliri sağlanamaz.

Fahreddin Razi’nin ikinci tespiti şöyle özetlenebilir:

“Faizciler derler ki; alım satımın helâl olmasının sebebi insanların ihtiyacını karşılamasıdır. Faizli işlem de ihtiyacı karşılar. Bugün parasız ve ihtiyaç içinde olan bir kişinin, ileride eline geçecek malı bulunabilir. Eğer faiz yasak olsa para sahipleri bu şahsa hiçbir şey vermez, o da sıkıntı ve ihtiyaç içinde kalır. Ama faize izin verilirse para sahibi, daha çok almak arzusuyla onun ihtiyacını karşılar. Borçlu da eline mal geçince borcunu fazlasıyla öder. Eline mal geçtiğinde fazla ödeme yapması, o zamana kadar ihtiyaç içinde kalmasından iyidir. Öyleyse faiz helâl olmalıdır. Nitekim alım satım çeşitlerinin helâl olmasının sebebi de ihtiyacın karşılanmasıdır.”[3]

Bir şeyin helâl olmasının sebebi, sırf ihtiyacın karşılanması olsa hırsızlığın, yalanın, zina vs.’nin de helâl olması gerekir. Bunlar için de makul gerekçeler ileri sürülebilir.

Alım satım ile faiz, evlenme ile zina gibi de kabul edilebilir. Zira Allah’ın Elçisi’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bir toplumda faiz ve zina ortaya çıkarsa artık Allah’ın cezasını hak etmiş olurlar.”[4] Kişinin, eşi ile yaptığı cinsel ilişki, zinakârın yaptığı ile aynıdır. Nikâh ile bir aile kurulur. Eşler karşılıklı hak ve sorumluluk üstlenirler. Ama zina kısa süreli bir zevkten ibarettir. Süleymaniye Vakfı’ndaki bir toplantıda Sabri Orman[5] bu konuda şunları söylemiştir:

“Nikâhlı ilişki ile nikâhsız ilişkiyi siyasî, iktisadî, sosyal, kültürel, psikolojik sonuçlarına doğru götürdüğümüz zaman bakıyoruz ki, nikâh akdine dayalı eylemin sonuçlarıyla diğeri hakikaten farklı. Aynı şey alışverişle faiz için de söylenebilir. İkisi birbirine benzer gibi görünüyor. Faizin kabul edildiği bir sistemin sonuçları ve yapısıyla faizin kabul edilmediği bir sistemin yapısı ve sonuçları birbirinden hayli farklı oluyor. Bunu sonuna kadar takib ettiğimiz zaman gerçekten görüyoruz ki faizli bir sistemin İslâm’ın genel yapısıyla uyuşması mümkün değilken, faizin yasak edilmesi âdeta İslâmiyet’te olumlu olarak söylenen her şeyin bir de olumsuz olarak ifade edilmesidir. Yani eğer faizi yasaklamazsanız kardeşlik esasına dayalı bir toplumu oluşturmak mümkün olmaz. Eğer faizi yasaklamazsanız emri bilmaruf nehyi anil münker yani iyiliği isteyip kötülüğü yasaklama konusunu yürütecek özelliğe sahip insanların gelişmesi mümkün olmaz. Halbuki bunlar Müslümanların temel görevlerindendir. Faizli işlemle alım satım birbirine benzer gözüküyorsa da bunu mantıkî sonuçlarına kadar takip edersek faizli bir ekonomik sistem ile faizin olmadığı bir ekonomik sistem, birbirinden hayli farklı olur. Yani faiz yasağı İslâmiyet’in olmazsa olmaz şartıdır.”

Yukarıdaki âyette şu ifadeler geçmişti:

“Faiz yiyenler, şeytanın takılıp aklını çeldiği kimsenin davranışından farklı davranmazlar. Bu onların, “Alım satım, tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir.”

Alım satımla faizi aynı saymak, gerçekten şeytanca bir tavırdır. Eğer aynı olsalardı bankalar da ticaret yapabilirdi. Bugün dünyanın her yerinde, bankaların ticaret yapması yasaktır.

Faizin yasak olmadığı devletlerde alım satım serbest olduğu halde faizli borç vermek için yetkili makamdan izin almak gerekir. Gerekli izni almamış kişi ve kuruluşlar faizli borç veremezler. Bu, aslında faizciliğin o devletlerde de yasak olduğunu, ancak devletin denetimi altında yapılabildiğini gösterir. Kur’ân’daki yasakların evrenselliği, zaten bunu gerektirir.

Abdulaziz BAYINDIR

Süleymaniye Vakfı Başkanı

_______________________________________________

[1]       Ayette geçen, يتخبطه الشيطان من المس ifadesi, genellikle “şeytanın dokunup çarptığı “ şeklinde anlaşılır. Bize göre bu anlayış doğru değildir. يتخبطه الشيطان şu anlamlara da gelir: مسه بخبل, ona takılıp aklını çeldi, (Lisanu’l-Arab خبط mad.) يفسده بخبله aklını çelerek onu bozuyor. (ez-Zebîdî, Tâc’l-arûs, خبط mad.) الخبل aklını ve organını bozma anlamına gelir: خبله إذا أفسد عقله وعضوه (Lisanu’l-Arab خبل mad.) Yanlış bir şeye takılmamış olan, faiz alım satım demez. Dolayısıyla ayet, böyle kimselerin şeytana takıldığını ve sağlıklı düşünemediğini ifade etmektedir.

[2]       Fahrü’r-râzi, et-Tefsirü’l-Kebîr, c. VII, s. 98.

[3]       Fahrüddin er-Razî,  a.g.e. c.VII, s.98.

[4]       Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 402.

[5]       Sabri Orman, Marmara Üniversitesi İktisâdi İdarî Bilimler Fakültesi emekli profesörüdür. Uzun yıllaret Malezya İslam Üniversitesi’nde öğretim üyeliği görevinde bulundu. Halen Ticar Üniversitesi’dedir. Uzmanlık alanı iktisâdi düşünce tarihidir.