İnsan Cesedi ve Otopsi

Otopsi, ölüm sebebini belirlemek amacıyla bir cesedi açıp inceleme anlamına gelir. Ölüm sebebinin belirlenmesi, çoğu zaman bir ihtiyaç olur. Bir insan cesedinin keyfi olarak incelenmesi insana hakaret olur. Ama ihtiyaç haline gelince dini bakımdan böyle bir incelemenin yapılması caiz olur.

Kur’an’da bunun bir örneği vardır. Bakara Suresinde katilin belirlenmesi için ölünün kabrinden çıkarıldığı anlatılmaktadır. Allah Teâlâ, Hz. Musa zamanında yaşayan İsrailoğulları ile ilgili olarak şöyle buyurur:

“Bir gün bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinize atmıştınız. Oysaki Allah gizlemiş olduğunuz şeyi ortaya çıkarır.

Sonra o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size belgelerini gösterir, belki aklınızı kullanırsınız.” (Bakara, 2/72-73)[1]

Ceset kabirden çıkarılarak katil belirlenmiştir. Olay, Hz. Musa zamanında, bir mucize olarak gerçekleşmiştir. Bunun bizi ilgilendiren yanı, katilin belirlenmesi için cesedin kabirden çıkarılmasıdır.

Burada ceset kabirden çıkarken ona can verilmiştir. Arkasında “Allah ölüleri böyle diriltir” ifadesi yer almıştır. Bu ifadenin de konumuzla ilgisi vardır. Bu, Kur’an’ın insan cesedine bakışını göstermektedir. Ceset ruhun yuvasıdır. O, ruhu taşıyabildiği sürece canlı kalabilir. Bunu doğru anlamak için ilgili ayetleri görmek faydalı olacaktır.

İNSAN ÇAMURDAN (TÎN) YARATILMIŞTIR

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Yarattığı her şeyi güzel yaratan odur. İnsanı yaratmaya çamurdan (tîn) başlamıştır.

Sonra da onun soyunu süzülmüş bir özden, değersiz bir sudan yaratmıştır.

Sonra onu düzenli bir şekle sokmuş ve içine ruhundan üflemiştir. Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etmiştir. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Secde, 32/7-9)

Çamur diye tercüme edilen tîn, Arapça’da ‘su ile toprağın karışmış hali’ anlamına gelir[2]. Su toprağa karışmazsa bitki olmaz. Bütün yiyeceklerimiz bu şekilde oluşur. Onları ya doğrudan, ya da bir hayvanın vücudunda ete, süte yahut yağa dönüştükten sonra yeriz. Dolayısıyla sadece Hz. Adem’in değil, her insanın vücudu topraktan yaratılmıştır ve sürekli topraktan beslenir. Bu gıdalardan süzülen bir öz, meniyi veya yumurtayı oluşturur.

Vücuttan ayrılan hücreler ve diğer parçalar ise toprağa dönüşür. Toprakla sürekli bir alışverişimiz vardır. Ondan alır, ona veririz.

İNSAN RUHU

Vücut, ana rahminde belli bir kıvama geldikten sonra Allah onun içine ruh üfler. O ruh diğer canlılarda yoktur. Vücut, diğer canlılar gibi, yeme içme ve eğlenme isterken ruh daha çoğunu ister. Onu bu dünyada tatmin etmek mümkün değildir.

Ruh, sorunsuz bir hayat ister; o hayat bu dünyada yoktur.

Ruh, ölümsüzlük peşindedir. Bu dünyada her şey ölümlüdür.

Ruh, sonsuz güzellik ister, bu dünyada onu bulmak imkansızdır.

Ruh, sonsuz bir zenginlik peşindedir ama bu dünyanın sınırları bellidir. İstediğimiz her şeyi de elde edemeyiz.

Bu dünya, hiçbir insanı tatmin etmez. Mutlu olanlar, elinde olanla yetinmesini bilenlerdir. Ruhu tatmin edecek şeyler sadece cennette bulunur.

Cennet insanın ana vatanıdır. İnsan, sürekli cennet özlemi ile yaşar.

ÖLÜM VE UYKU

Ölüm bir uyku, kabir bir uyuma yeri, öldükten sonra dirilme de uykudan uyan­ma­dır. Bir ayet şöyledir:

“Geceleyin sizi öldüren ve gündüzün ne yap­tığınızı bilen odur. Sonra belirli süre doluncaya kadar gündüzün sizi kaldırır.” (En’am, 6/60)

Ruh, vücudu bir ev gibi kullanır. Vücut, ana rahminde düzenli bir şekle girdikten sonra oraya üflenir. Vücut uykuya dalınca o çıkar gider. Uyanma sırasında tekrar gelir. Ölen vücut, yıkılan ev gibidir. Yeniden yapılıncaya kadar ruh oraya gelmez. Yeni yapı, yıkılmayacak, eskimeyecek ve bozulmayacak şekilde yapılır. Bu, ahirette kişinin yeniden dirilişidir. O zaman ruh, tekrar gireceği bu vücuttan bir daha çıkmaz. Şu ayet bunu anlatmaktadır.

“Allah ölüm esnasında ruhları alır, ölmeyen­le­rinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini belli bir vakte kadar salıverir.” (Zümer, 39/42)

UYANMA VE KIYAMET

Kıyâmetin anlamı kalkıştır. Öldükten sonraki dirilme yataktan kalkışa, sura üflenmesi de kalk borusunun çalmasına benzer. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sura üflenmiştir. İşte o zaman kabirlerinden Rablerine doğru koşup giderler.

Yazık oldu bize! Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı, diyeceklerdir.” (Yasin, 36/51-52)

UYKUDA VE ÖLÜMDE ZAMAN

Uyuyan kişi, uykuda geçen zamanı bilemez. Ölü de aynıdır. Kur’an’da biri ölü, diğeri uyu­yanla ilgili iki örnek vardır.

Ashab-ı Kehf mağarada 309 yıl uyumuştur[3]. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız?” diye sordu. “Bir gün, belki de daha az kaldık” dediler.” (Kehf, 18/19)

Ölümle ilgili âyet de şudur:

“Şuna da bakmaz mısın?[4] O, tavanları çök­müş, duvarları üzerlerine yıkılmış bir kente uğradı da “Allah burayı ölümünden sonra nasıl dirilte­cek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra kaldırdı ve “Ne kadar kal­dın?” diye sordu, o da “Bir gün, belki de bir günden az kaldım.” dedi. Allah buyurdu ki; “Yok, tam yüz yıl kaldın. Şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak­, bozulmamışlar bile. Bir de şu eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret yapalım diye bunu yaptık. Kemiklere bak, on­ları nasıl birleştirecek, sonra onlara et giydirece­ğiz.” Bunlar apaçık belli olunca şöyle dedi; “Ben artık anladım ki, Allah’ın gücü gerçekten her şeye yeter.” (Bakara, 2/259)

Yüz sene ölü kalan ile 309 sene uy­kuda kalanlar orada, “Bir gün veya bir günden az.” kaldık­larını sanıyorlar.

UYUYANIN VE ÖLÜNÜN BEDENİ

Uyuyan kişi, vücudundan nasıl habersizse ölü de habersizdir. Uyuyanın bedeni diri olduğu için uyanınca ruhu gelip tekrar o bedene girer. Ölenin ruhu bedene geri dönmez, belli bir yerde bekletilir. O, bedenin yeniden yaratılmasını bekler.

Ahirette yeni bedene gelen ruh ken­dini uykudan uyanmış sanır ve şunu sorar:

“Bizi uyuduğumuz yerden kim kaldırdı?” (Yasin, 36/51-52)

Beden toprakta çürü­müş, yeniden yaratılmış, ama o bunun farkında değil. O, uyuyup uyandı­ğını sanıyor. Geçen zamanın far­kında değildir.

ÖLÜM VE UYKU BİR ZORUNLULUKTUR

Uyuyan da ölen de benedir. Ruh ne ölür, ne de uyur. İnsan ruh ile bedenin birleşimidir.

Uyku, ha­yatta bir kesinti değil, süreklilik için zorunlu bir dinlen­medir. Ölüm de kesinti değildir. Bozulmayan, ihtiyarlamayan ve hasta olmayan ölümsüz bir vücuda kavuşmak, yani sonsuz ahiret hayatına uygun hale gelmek için gerekli bir dönemdir. Kişi, bu işlemin göz açıp kapayıncaya kadar bir zamanda yapıldığını sanır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“O Kıyamet işi ancak bir göz kırpması kadar sürer, belki ondan da az. Çünkü Allah’ın gücü her şeye yeter.” (Nahl, 16/77).

ÖLEN VÜCUT TOPRAK OLUR

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Sizi topraktan yarattık ve toprağa iade edeceğiz. Sizi ondan bir kere daha çıkaracağız.” (Tâhâ, 20/55)

ÖLÜYÜ GÖMMENİN SEBEBİ

Defin, cesedi göz önünden kaldırmak, yırtıcı hayvanların veya olağan bir selin ortaya çıkarmasına veya kokusunun yayılmasına engel olmak gibi sebeplerle yapılır[5].

AHİRET DÜNYA HAYATININ DEVAMIDIR

Konunun başında şu iki ayeti okumuştuk:

“Bir gün bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinize atmıştınız. Oysaki Allah gizlemiş olduğunuz şeyi ortaya çıkarır.

Sonra o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size belgelerini gösterir, belki aklınızı kullanırsınız.” (Bakara, 2/72-73)

Yeni öldürülmüş bir vücut henüz çürümemiştir. Allah Teâlâ kendi kudretiyle onun tahrip olmuş organını düzelterek ruhunu o vücudun içine göndermiştir. İşte ölülerin yeniden dirilmesi böyle olacaktır. Yani vücut, o ruhun kalacağı bir duruma gelince ruh evine geri gönderilecektir.

Ayette ölünün dirilmesi, ona o buzağının bir parçasıyla vurmakla olmuştur. Uyuyan kişiye de bir şeyle vurulunca uyanır. Çünkü ölünün dirilmesi, uyuyanın uyanması gibidir.

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şu sözüyle tekrar dirilişin de dünya hayatının devamı gibi olacağını bildirmiştir:

“Her kul, ne üzere öldüyse o şekilde dirilti­lir[6].”

Veda Haccı’nda birisi bineğinden düşmüş boynu kırılmıştı. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki, onu su ve sidr ile yıka­yın, iki parça bez içinde kefenleyin, koku sür­meyin ve başını örtmeyin. Çünkü kıyâmet günü telbiye[7] getirir durumda kaldırılacaktır[8].”

Bu hadis gerçekten düşündürücüdür. Burada o şahsın ölümü ihramlı[9] bir hacının uyuması gibi sayılmıştır. İhramlı koku sürünmez, uyurken başını örtmez. Uykudan kalkınca telbiye getirir.

SONUÇ

Görüldüğü ölen vücut toprak olacaktır. Ona gösterilen saygın kendimize gösterilmiş saygı demektir. Yeniden diriliş, yeni bir vücut içinde olacaktır. Cesedin incelenmesi bir ihtiyaç halini alırsa incelenir. Çünkü artık saygısızlık söz konusu değildir. Bunu yasaklayan bir ayet veya hadis de yoktur.

* (Bu çalışma, 2-6 Ekim 2001 tarihinde İstanbul’da düzenlenen, IX. Congress of European Society for the Study and Prevention of infant Death Espid Prenatal Health Care and Postnatal Development‘e sunulmuş bir bildiridir.)

[1] Ayetlerin öncesi şöyledir:

67- Bir gün Musa ulusuna dedi ki; “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor.” “Sen bizimle eğleniyor musun?” dediler. “Öyle bir cahillikten Allah’a sığınırım,” dedi.

68- Dediler ki; “Bizim için Rabbine bir sor da, her ne ise onu bize açıklasın.”

Dedi ki; “Ne kart, ne de körpe, ikisinin ortası bir sığır olsun, diyor. Haydi, verilen emri yerine getirin.”

69- “Bizim için Rabbine bir sor; onun ne renk olduğunu bize açıklasın.” dediler.

Dedi ki; “O, sarı bir sığırdır, sapsarı renkte; bakanların içini açar; diyor.”

70- “Bizim için Rabbine bir sor; o nedir bize iyice açıklasın, çünkü sığır sığıra benzer. Allah dilerse hedefi tam tuttururuz.” dediler.

71- Dedi ki; “Ne toprağı süre süre yıpranmış, ne de ekin sulamış bir sığır. Sapasağlam, hiç alacası da yok, diyor.”

“Tamam şimdi doğrusunu ortaya koydun.” dediler. Nihayet onu kestiler. Az kalsın kesmeyeceklerdi.

[2] – Ragıb el-Isfahânî, Mufredâtu elfâz’il-Kur’an, (Safvan Adnan Davudî’nin tenkidli basımı) Dımaşk/Beyrut 1412, 1992, TYN maddesi.

[3]- Kehf suresi 18/25

[4]- Bu ayet, bir önceki ayetin başındaki “Görmedin mi?” ifadesine bağlı (atfedilmiş) olduğu için meale “Şuna da bakmaz mısın?” ilavesini yaptık.

[5] – Muhammed b. Ebî Sehl es- Serahsî, El- Mebsut, Beyrut 1406, c, IX s. 160; İbn Hacer el-Heytemî, Tuhfet’ul-muhtac bi ‏Şerhi’l- Minhâc, İstanbul, c. III, s. 167, fasl fî’d-defn ve gayrih.

[6]- Müslim, Cennet, 19, Hadis no 83 -(2878).

[7]- Telbiye, hac veya umre için ihrama giren kişilerin okudugu şu zi­kirdir: Lebbeyk Allahumme lebbeyk, leb­beyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde v’en-nimete leke v’el-mülk, lâ şerîke leke.

[8]- Buhârî, Cenâiz, 20.

[9]- İhram, hac veya umreye niyet edip telbiye getir­dikten sonra bu iba­detlerle ilgili yasakların başlaması anlamına gelir. Erkeklerin ihram sü­resince başlarını örtmeleri yasaktır.