İstek ve Tercih Yasası
Selamun Aleykum,
Sayın Bayındır, affınıza sığınarak kaleme aldığım bir makalemi sitenizde sizden gelenler bölümüne şayet kriterlerinize uygunsa eklemenizi sizden rica edeceğim. Ayrıca, önceki yazımı eklediğiniz için size teşekkür etme fırsatım olmamıştı. Derslerinizle de bana katkı sağladığınız içinde teşekkür ederim. Allaha emanet olun. İstek ve Tercih Yasası İnsan zihni paralel ve çapraz bağlar kurarken zıt, eş/denk olgulardan yola çıkarak karar verir. Kâinatta hem zıtlıklar hem eş/denklikler vardır. Zıtlar, birbirini iter. Zıtlıklarda birinin olduğu yerde diğerine yer yoktur. Hak varsa batıl yoktur. İyilik varsa kötülük yoktur gibi… Örnekleri siz çoğaltabilirsiniz. Zıtlıklar kaos / kargaşa (savaş) ortamı oluşturur. Zıtlıklarda, bir ötekinin olması zorunludur. Ötekileştirmek zıtlık ile mümkündür… Eş/denklikte uyum / ahenk vardır. Dinler tarihine baktığımızda Panteist, Pananteist, Politeist, evren düşüncelerinin hâkimiyetine tanık oluruz. Bu tür kadim öğretilerin bize olan yansımalarını da Vahdet-i vucut, Vahdet-i şuhud öğretilerin de buluruz. Kâinatın yaratılışını anlatan Mitolojilerde ağaç sembolizmi ağırlık kazanır. Ağacın kökleri semada, dalları – meyveleri aşağıda olarak resmedilir. Ayrıca yaratılışı anlatan mitlerde, çok tanrıcılıkta ya zıt unsur veya eş unsurlar ön plandadır. Zıt unsuru savunan mitte, zerdüşlük en güzel örneği teşkil eder: Zerdüştlük inanç türleri arasında Budizmde olduğu gibi felsefi yönü de ön plana çıkan inançlar arasında yer alır.
Zerdüştlüğün temelinde iyilik ve kötülüğün savaşı yatar. Zerdüşt, yeryüzündeki kavganın tanrının ruhu Spenta Mainyu ile şeytanın ruhu arasında olduğuna inanırdı ve her inananın iyilik için savaşması gerekirdi. Zerdüştlükteki şeytan inancı ile batı dinlerindeki melek anlayışı arasında benzerlikler vardır. Zerdüştlük inancında Tanrı kabul edilen Ahura Mazda “Aklın Efendisi” ile sembolize edilir, Ehriman ise kötülüğün güçlerini temsil eder. Ve iyilik-kötülük mücadelesi bu noktada başlar. Geleneksel olarak Zerdüştiler yeryüzünün insan kalıntılarıyla bozulmaması gerektiğine inanırlar. Bu yüzden ölülerin cesetlerini defnetmek yerine üstü açık kulelerin çatılarında akbabalara ve doğal etkenlere karşı korumasız bir şekilde bırakırlar. Bu inancın tanrısı Ahura Mazda’dır. Doğal elementleri kutsal sayarlar ve bu elementler (su, toprak, hava, ateş) kirletilmekten korunur. Bununla ilişkili olarak ateşe, aydınlığa veya güneşe bakılarak ibadet edilir. Bu inanç Zıtlar fikrine yönelerek, “iki zıddın, bütünün ( alemin) ilk ilkesi olduğunu düşünen ve bu bakımdan “iyilik ve kötülük” ile “ nur ve zulumat “görüşü üstünde duranlar ateşi övmekte, onun özelliğini yüceltmektedirler. Bu, ateşin aydınlık vermesinden dolayıdır. Toprağı karanlık olarak görenler yani toprağı ne bilkuvve ne de bilfiil olarak aydınlık olmayan bir şey şeklinde gördüklerinden onu kötülediler ve aşağıladılar. Aydınlığı, iyilik, erdem olarak değerlendirenler zıddının ise karanlık rezalet olarak adlandırdıkları için Ateşi birlik, aydınlık iyilikle özdeşleştirdiler. Kranlığı / kötülüğü ise çoklukla, toprak la özdeşleştirdiler. Nasıl olur da Ateşte iyilik ve tüm güzellikler bulunur? Topraktaysa tüm kötülükler? Allah buyurdu: “Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?” İblis dedi: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.”(A’raf-12)
Tüm “Mistik” öğretilerde beden terk edilmesi gereken bir hapishanedir! Yaratılıştaki Eşlilik unsurunu öne çıkaranlar için, Ulu en büyük tanrı Hermafrodittir. Ne erildir ne de dişil fakat her iki prensibi hareketsiz hareketlide/bünyesinde barındırır (Sen çift görüyorsun bu gözündeki şaşılıktandır. Tek ve tümel bir yapıdayız! ) Mitolojilerde “Gök ve yerin evliliğinden bahsedilir. Tanrının (Ulu yüce varlığın) gökteki kızları veya gökteki/ yerdeki eşi ve oğulları kendinden bir prensiple var ettiğine inanılır. Aslında Tanrı, ne Erildir ne de Dişildir denir fakat her iki prensibi Hareketsiz hareketlide/bünyesinde barındırdığı için Hermafrodit tanrı Yaradılışı ilk hareket ettirdiğinde / tetiklediğinde. Tetiklemenin Aşağı iniş sürecinde (Kendinden taşarak-sudur ederek) ilk önce ilk yansıması olan Hermafrodit insanı (insan-ı kamil) tezahür ettirmiş, ondanda tüm kainatı var etmiştir… Tezahürün, en aşağı iniş sürecinde tanrı insan olarak âdemi/eril prensibi âdemin kaburga kemiğinin sol tarafından kadını / dişil prensibi var etmiştir. Bu tür düşüncelerde eril ve dişil prensiplerin, iyi ve kötüyü /negatif ve pozitifi oluşturduğu var sayılır. (Bknz. Lilith ve Havva veya ikiz kardeşler miti ya da Tao-te-ying-yang,..)
Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem’e atmıştır. Artık Allah’a ve resullerine inanın. “üçtür!” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid’dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O’nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.(Nisa/171) De ki: “Eğer Rahman’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.”(Zuhruf/81) Onlardan biri, Rahman’a benzer gösterdiği/Rahman’a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur.(Zuhruf/17) Şimdi sor şunlara: “kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?”(Saffat/149) Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş?(Saffat/153) Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı?(Zuhruf/16) Yoksa kızlar O’na, oğullar size mi?(Tur/39) Tutuyor, Allah’a kızları nispet ediyorlar. Hâşâ! O, bunlardan arınmıştır. İştah duydukları şeyler de kendilerinin mi?(Nahl/57)
Rabbiniz, oğulları seçip size özgüledi de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Gerçekten siz çok dehşet verici bir söz söylüyorsunuz!(İsra/40) Şöyle de: “Hamt, o Allah’a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde ortağı yoktur; âcizlik yüzünden dost edinmemiştir.” Ve tekbir edip yücelt O’nu! (İsra/11) Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fâtır’dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O’nun benzeri gibi bir şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.(Şura/11) Allah’a bir de cinleri/gözle görülmeyen yaratıkları ortak koştular. Oysaki, onları O yaratmıştır. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar isnat etme saçmalığını gösterdiler. Şanı yücedir O’nun! Onların nitelemelerinin ötesindedir O! Gökleri ve yeri bir örnek (model) edinmeksizin yaratandır. O’nun nasıl bir çocuğu olabilir? O’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O’na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir. Gözler O’nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim. İşte biz, ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. Öyle ki sana: ‘Sen ders almışsın’ desinler ve biz de bilen bir topluluğa onu açıkça göstermiş olalım. Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir. Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazdı. Biz seni onlar üzerinde bir gözetleyici kılmadık; sen onlar üzerinde bir vekil değilsin. Allah’tan başka yalvarıp-yakardıklarına (taptıklarına) sövmeyin; sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah’a söverler. İşte böyle, biz her ümmete yaptıklarını süslü (çekici) gösterdik, sonra onların son varışları Rablerinedir. O, yaptıklarını onlara haber verecektir. (En’am/100…108)
Yaşam ve ölüm döngüsü, Tanrı- evren(tabiat)- insan üçlemesine bir anlam vermek çabasında olan insanoğlu sürekli ölüm ötesini anlamlandırmaya çalışmış, tezler anti tezler üretmiştir. Düşünce tarihimizde ” Yaşam – ölüm “, “Beden -Ruh” ikilemi hakkında yazılan eldeki kaynaklara dayanarak konuya “Eski Yunandan” başlamak istiyorum. En eski Yunan filozoflarına göre ruh sadece bedeni hareket ettiren güçtü. Ruh ve beden birbirinden ayrı iki varlıktı. İnsan öldüğünde beden hareketsiz kaldığı ve artık görmediği, duymadığı ve konuşmadığı için ölünün artık hiç bir şey bilmediğini fark etmişler… Böylece yunanda canlılık, bilme/akıl ruhun işlevleri arasına katılmış… Dikkatinizi Yunan dönemindeki felsefi tartışmalara ve onların uzantısı olan İslam felsefesine çekmek istiyorum. Araştırdıkça ve araştırdıklarımızı Kur’ana arz ettikçe doğru yolu bulacağımıza inanıyorum. Bu sayede kimseyi “ Rab” edinmemiş oluruz. Maide 48 ayette geçtiği gibi Kitabımızı da “müheymin/koruyup gözetleyici” edinmiş oluruz. ” Beden ve Ruh “düalizmini, Eflatun ” Phaidon adlı eserinde Sokrates ve arkadaşlarını dillendirerek nakleder. Sokrates: Ölüm, ruhun tenden ayrılmasından başak bir şey değimli? Diye sordu ve devam etti: Ölüm adını verdiğimiz şey, bir yandan tenin ruhtan ayrılarak kendi kendine kalması, öbür yandan ruhun tenden ayrılarak kendi kendine var olmağa devam etmesi değimlidir? Ölüm bundan başka ne olabilir? Sokrates: O, halde, dedi, ruh ne zaman hakikate varıyor? Çünkü bedenle beraber bir şeyi incelemeye giriştiği zaman bedenin kendisini aldattığını açıkça görüyoruz. Ruh gerçekler hakkında bir bilgi edindiği vakit bunu düşünmekle elde etmiyor mu? Ruh, kendisini ne işitme ne görme duyusu, ne acı ne haz, hiçbir şey bulandırmadığı zaman daha iyi düşünür; böylece kendi içine çekilerek teni uzaklaştırır ve onunla her türlü ilişkiyi elden geldiği kadar keserek gerçeği kavramaya çalışır. (Dikkatinizi çekerim, kişi artık hiç bir şey görmediği, işitmediği zaman normalde “ölü” sayılır…) O dönemde bir gurup insan Ruh hakkında söylenenlere inanmıyor ve Ruh tenden ayrılınca Ruhun artık hiçbir yerde var olamayacağından insan ölünce yok olacağından ve tenle birlikte tenden çıktığı zaman bir duman bir nefes gibi dağılıp gideceğinden böyle uçup gidince de bir hiç olacağından korkuyorlar….Sokrates’e göre İnsan öldükten sonra Ruhun yaşadığını , hareket ettiğini , düşündüğünü tamamıyla sağlamlaştırmak temellendirmek ister ve Yine Sokrates Karşıt çiftlerin birbirine dönüştüğüne inanır.
Güzel-çirkin,haklı-haksız, hayat ve ölüm gibi biri gider diğeri gelir….”Hayat ve ölüm birbirinin karşıtı iseler birbirinden doğuyorlar; iki oldukları içinde aralarında çifte doğuş vardır”. Der. Ölen İnsanların Ruhu Hadeste midir değilmidir diye de sorar? Ruhların Öldükten sonra ahrete gittikleri oradan da gene dünyaya geldikleri böylece ölümden hayata döndükleri fikri eski bir geleneğe dayanır. Böylelikle yaşayanlar ölülerden doğuyorsa bundan Ruhlarımızın orada olduklarını çıkarmamız gerekecek çünkü orada olmasalardı yeniden dünyaya gelemezlerdi. “Yaşayanların ölülerden doğduğunu apaçık göstermek onların hala var olduklarına yeter bir delildir. Yoksa başka bir deliller aramak gerekecek .” Demektedir( ME.B. Batı Klasikleri-Çeviren Ord Prof Suut K. Yetkin. Prof Hamdi R Atademir. 1989)
Eflatun, ruhu maddeden büsbütün ayrı bir cevher olarak değerlendirir. Ruhu, ten kafesinde mahpus can kuşu olarak algılayan Eflatun, ruhun aslının üstün âlem olan İdeler âleminde olduğunu belirtir (Eflatun,1997: 20-30;). Mağara benzetmesiyle ruhun üstün âlemden ayrıldıktan sonra bedende zincirlenişini ve bu zincirlerden kurtuluşunu anlatarak ruhun haline açıklık getirir (Eflatun,1975:199-225). Eski Yunan mistisizminde ruh, Tanrı kaynaklıdır ve işlenilen bir suç sonucunda gelip geçici bir vücut kalıbı içinde bu dünyaya inmiştir. İnsan sonlu olan bu beden kalıbından ölüm sonucunda kurtulabilir. Ruhun hedefi, içine sıkışıp kaldığı bu beden kalıbından kurtulmaktır. Çünkü Ona göre beden, ruh için bir zindandan başka bir şey değildir (Eflatun,1975:199-225). Ruhu kurana arz edince İsra -85/ Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir.” Yunandan etkilenen, İslam âlimlerine göre ruh veya nur olsun fark etmez hatta ruhla nuru özdeş kabul eden âlimler, “Her şeyi Allah’tan zorunlu bir “sudûr” süreciyle başlatırlar”.
Bazı İslam felsefecilerinin ilk sudur eden temel vurgusunun akıl, tasavvuf felsefecilerinin de temel vurgusunun da sezgi/aşk ve muhabbet olduğunu kabul ederek, sonunda fıtri ve zorunlu bir aşkla, akılla nurun veya ruhun “Allah’a dönmek-kavuşmayı istemek” Ve, “Geldiği kaynağa” geri dönmek çabası içerisinde olduğunu zannederek zorunlu bir eğitim süreci ile kendi kendilerine dereceler- mertebeler vererek bazı filozofların temel vurgusunun akıl, tasavvufun temel vurgusunun da sezgi/aşk ve muhabbet olduğunu kabul ederek Filozofların Ruh hakkında çok şey bildiklerini tüm sırları çözdüklerini düşünebilir miyiz? Ruhbanlar Ruhlarını öyle bir arındırıyor ki(!) Kendilerinden/ yaratılmış olan bedenlerinden de vaz geçerek üstelik Allahın halık olduğunun üstünü örterek “Enelerini yeniyorlar(!) ” Böylelikle, Allahla bütünleşip birleştiklerini savunabiliyorlar (Akılcılıkla veya sezgiselcilikle / soyut alemde-düşüncede) sonrada haşa Allahın dunundan kainatı yönetmeye kalkıyorlar. Kişilerin oluşturduğu- kendi kişisel adlarıyla anılan oluşumlar elde ettikleri ölümsüzlük sırrını/ ölümsüzlük makamını da kimseye kaptırmak istemiyorlar “Yaşadığımız dünyada” artık, kendilerinin karşısında duran herkesi düşman-öteki belleyip ölüm cezası da biçtirebiliyorlar!
Tıpkı İbrahimin karşısındaki nemrut gibiler “Ben de öldürürüm bende diriltirim” Yahudi, Hıristiyan , Müslüman “ Tarikatlar, mezhepler” tarihine bir bakın kimse kimseye Cennetini- ölümsüzlüğünü kaptırmak istememiş. Sürekli ifrat ve tefritler tarihi yaşanmış yaşanmaya da devam etmektedir. Oysa Allahın bize uzattığı “Habullaha-Kurana” sıkı sıkı sarılıp fırkalara ayrılmamız konusunda birçok ayetle Rab bizi uyarmaktadır. Allahın sıfatlarını sahiplenenler ve parçalayanlar : Hepimiz bir gün Allahın huzurunda tek-tek toplanacağız. “Allaha dönmeyi –kavuşmayı istemek“ düşüncesinin yorumunu size bırakmak istiyorum. Özellikle, İblisin, atamız âdemi cennetinden nasıl çıkardığını da düşünerek “ sana ebedilik-ölümsüzlük ve melekûtluk bilgisini vereyim mi? ” Hem Öleceğini bilen hem de sonsuza dek yaşamayı hayal edebilen varlıklar olarak bizi bize anlatabilecek tek varlık Allah tır. Allahlaymış gibi gözükse de Allahtan kopuk tasavvurlarımızı Kur’ana arz etmeliyiz. Hem dünya hem ahret saadetimiz buna bağlıdır. En güzel isimler Allah’ındır; O’na onlarla dua edin. O’nun isimlerinde ters bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.(A’raf-180)
Allah’a karşı yalan uyduran veya kendisine birşey vahyedilmişken: “Bana vahiy geliyor!” diyen kimseden, bir de: “Allah’ın indirdiği ayetler gibi ben de indireceğim!” diyenden daha zalim kim olabilir? O zalimlerin halini ölümün şiddetli dalgaları içinde boğulurken bir görsen! Melekler, ellerini kendilerine uzatıp: “Haydi bakalım çıkarın canınızı! Bugün zillet azabı ile cezalandırılacaksınız; Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğinizden ve Allah’ın ayetlerine karşı kibirli davranmanızdan dolayı!” derler. Andolsun ki Bize, ilk defa yarattığımız gibi, işte teker teker geldiniz. Ve size verip hayaline daldırdığımız servetleri arkalarınızın gerisine bıraktınız. Hani o sizin var oluşunuzda Allah’ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçıları yanınızda görmüyoruz? Gördünüz ya aranızdaki bağlar büsbütün koptu ve güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.Şüphesiz Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O halde (haktan) nasıl da dönüp gidiyorsunuz? (En’am -93-94-95) Bakara-62/ Şu bir gerçek ki, iman edenlerden, yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerden Allah’a ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasalanmayacaklardır onlar. Kısacası, “Dinler tarihinde” çoklu tanrısallık ön plandadır.
Nesnelere veya kişilerle özdeşleştirilen tanrısallıklar “ Tanrının alt katlarıdır” ve piramitseldir. En tepede tanrı, alt katlarındaysa yönetici ruhlar kâinatın yönetiminde hak hukuk sahibidirler Jüpiter, Mars, Venüs… Yüceler/üçler,yediler,kırklar… ateş, hava, su, toprak döngüsü veya Azizler, kutuplar, Enerji-ışık-gölgeciler gibi… Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah’ın saptırdığı kimse için artık hiçbir yol yoktur.(Şura/46) Bir de dediler ki: “Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık.” Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.(Zuhruf/7) De ki: “Allah dışındaki o bir şey sandıklarınızı çağırın/onlara yalvarın! Ama onlar, göklerde de yerde de zerre kadar bir şeye sahip olamazlar. O göklerde ve yerde onların ortaklığı da yoktur. Ve O’nun onlardan bir destekçisi de yoktur.”(Sebe/22) Kâinatın var oluşunda önemli olan unsurlardan zıtlıklar ve eşler panteist, panenteist, politeist felsefelerinden uzaklaştırıldığında Kainatta zaten zıtlık ve eşlik var olan yaratılışlardır.
Her şeyi yaratan KUDRET ELİNDE TUTAN ALLAHTIR.Allah Mülkün sahibidir. Eşi benzeri olmaktan (Ezdat ve zevceyn) oluşumlardan Münezzehtir/Suphandır. Hiç kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!(İhlas/4) Allah’a benzerler yakıştırmayın.(Nahl/74) O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.( Şura/119 Allah, Yeryüzüne ve gökyüzüne “isteyerek veya istemeyerek” gelin dedi. “ Bizler, isteyerek geldik “ dediler.(Fussilet-11) Kuran’a göre “Öncelediğimiz, üstün tutuğumuz ve sevdiğimiz şeyler seçimlerimizi – tercihlerimizi belirliyormuş! Küfür etmek veya şükür etmekte bizim tercihimiz. (Bknz. İnsan /1-2-3) Kimi, neyi, neleri Allah’ın önüne alıp veya yanına yakıştırırsak şirk koşmuş oluruz! Allah şirki affetmez. Müşrikler sürekli Allaha ya zıtlıkla ya da eşlik/çok eşlilik isnat ederek şirketler üretmiş kendi şirketlerini yönetmişlerdir. Böylelikle kâinatta söz sahibi olabildiklerini iddia edebilmişlerdir… Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak ben, yeryüzünde (Arz’da) bir halife var edeceğim’ demişti. Onlar da: ‘Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?’ dediler. (Allah:) ‘Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim’ dedi. Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: ‘Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin’ dedi. Dediler ki: ‘Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’ (Allah:) ‘Ey Âdem, bunları onlara isimleriyle haber ver’ dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince, dedi ki: ‘Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da ben bilirim.’ Ve meleklere: ‘Adem’e secde edin’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu. Ve dedik ki: ‘Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: ‘Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır’ dedik. Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. Dedik ki: ‘Oradan hepiniz inin. Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.’ ‘İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır.’(Bakara/30…39). İnsan, neden yaratılmış olduğuna bir baksın!(Tarık/5) Onun ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz.(Rum/20)
Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.(Müminun /12) Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir.Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” dedi.Artık o, olur.( Al-i İmran 59) Allah sizi bir topraktan, sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O’nun ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. Yaşayan bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da mutlaka bir Kitap’ta yazılıdır. Bu, Allah için gerçekten çok kolaydır.(Fatır-11) Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan/döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel/bereketli çiftten bir şeyler bitirir.(Hac-5) Allah sizi bir topraktan, sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O’nun ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. Yaşayan bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da mutlaka bir Kitap’ta yazılıdır.
Bu, Allah için gerçekten çok kolaydır. O, O’dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir.(Mümin/67) Yoksa yerden bazı ilahlar edindiler de topraktan çıkarıp diriltme işini onlar mı yapacak?(Enbiya-21) Yaratmaya ilk başlayan/yaratılanları ilk yaratan O’dur. Sonra onları çevirip yeniden yaratacaktır. Bu O’nun için çok da kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnekler/en yüce sıfatlar O’nundur. O’dur Azîz, O’dur Hakîm…(Rum/27) De ki: “Onlara hayata verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir.”(Ya-sin/79) Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: “Sen, seni topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?”(Kehf-37) “Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?”(Müminun/35)
Dediler ki: “Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?”(Müminun/82) Şöyle dediler: “toprakta kaybolup gittiğimiz zaman mı, o zaman mı yeni bir yaratılış içinde olacağız!” Gerçek şu ki, onlar herşeyden önce, Rablerinin huzuruna varmayı inkâr ediyorlar.(Secde/10) “Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gerçekten diriltilecek miyiz?”(Saffat/16) “Biz, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacak mıyız?”(Saffat/53) Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu.”( Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.Kaf/3-4) İnsan, kendisinin kemiklerini bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?(Kıyamet/3)
Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.(Kıyamet/4) Dedi ki: ‘Hamd Allah’ındır ve selam O’nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı, yoksa onların ortak koştukları mı?’(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir. Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar. Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: ‘Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz.’De ki: ‘Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar.’Hayır, onların bilgileri âhiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürlerİnkârcılar dediler ki: “Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan sonra ortaya mı çıkarılacağız?” ‘Andolsun, bu (azab ve dirilme) tehdidi, bize ve daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir.’ (Neml-59…68)
Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız.(En’am/94) Hepsi, saflar halinde Rabbine arz edilmiştir. Yemin olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine bize geldiniz. Ama siz, sizin için hesabın görüleceği bir zaman belirlemeyeceğimizi sanmıştınız.(Kehf/49) Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb’im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler.(Bakara/186) Onlardan kimi de şöyle yakarır: “Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!”(Bakara/201) De ki: “Allah’ın berisinden, bize yarar da zarar da veremeyecek şeylere miyakaralım? Allah bize kılavuzluk ettikten sonra ökçelerimiz üstüne geri mi döndürelim? O kişi gibi, şeytanlar kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysaki onun, “Bize gel!” diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır.” De ki: “Allah’ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. Âlemlerin Rabbi Allah’a teslim olmakla emrolunduk biz.” (En’am/71)
Şunu da söyle: “Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O’na doğrultun. Dini yalnız O’na özgüleyerek O’na yakarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O’na döneceksiniz.”(A’raf/29) Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. Bir gündedir ki o, kişi kendi ellerinin önden gönderdiğine bakar ve küfre sapan şöyle der: “Keşke toprak olsaydım!”(Nebe-40) Yemin olsun, ilk yaratışı/yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mı?(Vakıa/62) Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu üzerimizde bir vaiddir. Elbette, biz yapıcılarız.(Enbiya/104) Dereceleri veren Allahtır. Kimse öldüğü zaman hangi derecede olduğunu bilmez. Şüpheniz olmasın ki bu Kur’an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Hayra ve barışa yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.(İsra/9) Allah, doğru yolda olanların hidayetini artırır. Barışa ve hayra yönelik kalıcıişler, Rabbin katında sevapça daha üstün, sonuç bakımından daha hayırlıdır.(Meryem/70)
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara; bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları, sonra takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından ötürü hiçbir günah yoktur. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.(Maide/93) O gün mülk ve yönetim Allah’ındır. Aralarında O, hüküm verecektir. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, nimetlerle dolu cennetlerde olacaklardır.(Hac/56) İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlar ve Muhammed’e indirilene -ki o onların Rablerinden bir haktır-inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin davranışlarını örtmüş ve gönüllerini barışa yöneltmiştir. Bu böyledir; çünkü küfre batanlar boş ve tutarsıza uymuşlardır. İman edenler ise Rablerinden gelen hakka uymuşlardır. İşte Allah, insanlara kendi durumlarını bu şekilde örnekleyerek anlatır.(Muhammed/2-3)
Küfre saplanıp Allah’ın yolundan alıkoyanların yapıp ettiklerini O, boşa çıkarmıştır. Bakara-11/ Yahudi yahut Hıristiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek. dediler. Bu, onların hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşları/kuruntularıdır. De ki onlara: “Eğer doğru sözlü iseniz hadi getirin susturucu kanıtınızı!” Maide-48/ Sana da Kitap’ı hak olarak indirdik. Kitap’tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak… O halde onlar arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, Hak’tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah’adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. Rab herkese eşit sunmuş hakikatin bilgisini sırlar dünyasında yaşamıyoruz!… Cehennem ve Cennetin tapuları kimsenin tekelinde değil! Ölüm korkusu yüzünden, ölümü yendiğimizi zannederek türettiğimiz felsefeler sayesinde oluşan ifrat ve tefritten Allaha sığınırım. Rabbin cennetinde herkese yer var!
Mürüvvet Çalışkan
İlgili Yazılar
-
Kur’an’a Göre Sosyalizm ve İslam
8 Haziran, 2024 -
Hikmetli Kur’an Çalışması
5 Ağustos, 2021 -
Düzenden Düzen Çıkar
26 Ekim, 2015 -
İbrahim Gökçe’nin Oruç Sevinci
9 Temmuz, 2015 -
Kur’ân’ın Tanımladığı Müslüman
20 Mart, 2015 -
Kur’an’ın Anlaşılmasıyla İlgili İki Problem
2 Şubat, 2015 -
Metafiziğe – Felsefeye Eleştirel Bakış
20 Ocak, 2015 -
“Tevrat, Zebur ve İncil’e Bakışımız”
2 Ocak, 2015 -
Namaz İbadeti ve Detayları
2 Ocak, 2015 -
Adet Döneminde Cinsel İlişki
14 Mart, 2014