TASDİK KONUSU VE ÖNCEKİ KİTAPLAR HAKKINDA ÖZET
TASDİK’İN TANIMI
Tasdik, “onaylama, doğruluğunu ortaya koyma” anlamlarına gelir.
KUR’AN’IN TASDİK EDİCİ OLUŞU
Allah, Kur’an’ın, “kendisinin yanında bulunanları (ma beyne yedeyhi)” ve “ehlikitabın yanında bulunanları” tasdik ettiğini pek çok ayette açıkça bildirmektedir (Bakara 2/41, 89, 91, 97; Âl-i İmran 3/3; Nisa 4/47; En’âm 6/92; Yunus 10/37; Yusuf 12/111; Fâtır 35/31; Ahkaf 46/12, 30). “Kur’an’ın yanında bulunanlar” kalıbı, ondan önce indirilmiş kitapları anlattığı için, “ma beyne yedeyhi” ifadesi Türkçeye çoğunlukla “kendisinden öncekiler” şeklinde tercüme edilmektedir. Bir ayet şöyledir:
(Ey Muhammed!) Gerçekleri içeren bu kitabı sana, kendinden önceki kitapları tasdik edici ve koruyucu özellikte indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile hüküm ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp onların arzularına uyma. Her biriniz için bir özel hüküm ve geniş yol oluşturduk. Allah gerek görseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Böyle olması, verdiği şeylerle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. Siz iyi işlerde yarışın. Hep birlikte dönüp geleceğiniz yer Allah’ın huzurudur. Anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah size bildirecektir. (Maide 5/48)
Bu ayetten, Kur’ân-ı Kerîm’in, indiği zaman halihazırda bulunan kitapları tasdik edip içlerindeki hükümleri koruduğunu öğreniyoruz. Bu koruma şu şekilde yapılmıştır:
Kur’an, neshedilmiş (bu kitaba önceki kitaplardan aktarılmış) ya da unutturulmuş (önceki kitapta bulunmayan) hükümlerin daha hayırlısını ya da dengini getirmiştir:Bir ayeti nesheder veya unutturursak, yerine daha hayırlısını ya da dengini getiririz. Allah’ın her şeye bir ölçü koyduğunu bilmez misin! (Bakara 2/106)
Kur’ân-ı Kerîm’in kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap olması, kendisinden önce Allah’ın gönderdiği tüm vahyin özünü içeren ve koruyan bir özellikte olduğunu gösterir.
ALLAH KATINDAN OLMANIN DELİLİ
Kur’an’ın “kendinden öncekileri tasdik edici özellikte” olması, onun Allah katından geldiğinin kanıtı olarak gösterilmektedir:
Bu Kur’an, başkası tarafından uydurulup Allah’a mal edilmiş değildir. Aksine, kendinden öncekilerin tasdiki, o Kitapların ayrıntılı açıklaması ve varlıkların Rabbi /Sahibi tarafından indirildiğinde şüphe olmayan bir kitaptır. (Yunus 10/37)
Zaten dinin kaynağı ve hüküm koyucusu olan Allah, kitapları insanların fıtratlarını koruyup doğru yolda gitmeleri için bir rehber olsun diye göndermiştir. Aynı amaca hizmet edecek kitapların birbirini çürütecek ve özünde bir diğeriyle zıt düşecek emirler içermesi mümkün olamaz. Bu nedenle Allah’ın gönderdiği kitapların bir öncekini tasdik edici özellikte olması beklenir. Allah-u Teâlâ da bu nedenle Kur’an’ın kendinden önceki kitaplarla farklı yönlerine değil, ortaklığına dikkat çekmektedir.
KİTAP NEDİR?
“Kitab” kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bir şeye eklemektir (Mekayîs). Arapçada kelimeleri ekleyerek yazılan her türlü yazıya kitab denir (Müfredat). “Kitab” kelimesi; bir hükmü, bir cümleyi, bir sayfayı veya ciltlerce kitabı dolduracak kadar yazıyı gösterebilir. Nitekim Kur’an’da, Musa aleyhisselama verilen kitabı (Bakara 2/53) ifade ederken “Musa’nın kitabı” (Secde 32/23) dendiği gibi “Musa’nın sayfaları” (A’lâ 87/19) ifadesi de kullanılmıştır.
KUR’AN NEYİ TASDİK EDER VEYA ETMEZ?
Kur’an’ın “kendisinin yanında bulunanları (ma beyne yedeyhi)” tasdik ettiği, “ehlikitabın yanında olanı” tasdik ettiği şeklinde çok sayıda tasdik ifadesi mevcuttur. “Tevrat’ı tasdik eder” ya da “İncil’i tasdik eder” şeklinde bir ifade Kur’an’da geçmez; ancak o kitaplarda hidayet ve nûr olduğu bildirilir (Maide 5/44-46). Kur’an, bu metinlerin içinde Allah’ın gönderdiği tüm kelamı tasdik etmektedir. Kur’an Allah’ın indirmediği bir şeyi tasdik etmez. Tevrat ve İncil’e sonradan eklenmiş kısımlar varsa (ki bunları ortaya çıkarmak Müslümanlar olarak bizim görev alanımıza girmez) Allah onlara zaten Tevrat veya İncil dememektedir; bu nedenle onların tasdik edilmesi söz konusu değildir.
Kur’an’da, Tevrat’ı tasdik ettiği belirtilen, İsa aleyhisselamın kendisi ve ona verilmiş olan İncil’dir (Âl-i İmran 3/50, Maide 5/46). Bu nedenle, Kur’an’ın tasdik ettiği ve “ehlikitabın yanında olan” bilgilerin, bugün hangi isimli kaynakta bulunduğu fazlaca önem arz etmez. Örneğin İslamiyetle Yahudilikte veya Hristiyanlıkta ortak olan, yani misliyle neshedilmiş bir hükmün, mutlaka bugün adına “Tevrat” denen kaynakta olması gibi bir gereklilik yoktur; “ehlikitabın yanında bulunan” Talmud’da, kanonik İncillerde ya da apokrif metinlerde dahi Allah’ın kelamı bulunabilir. Ancak kendi kitaplarıyla bizim vereceğimiz bilgiler arasındaki tasdik ilişkisini kurmakla yükümlü olanlar biz değil ehlikitap olduğu için, öncelikle onların kabul ettikleri kaynaklarda bulunan bilgilere atıf yapmak, daha faydalı ve sonuç verici olacaktır.
TASDİK İLİŞKİSİNİN KURULMASINI SAĞLAMAK NEDEN ÖNEMLİDİR?
Kur’an’ın kendinden önceki metinlerle arasındaki tasdik ilişkisi kurulursa, o kitapların ehli olanlar da Kur’an’a uymakla yükümlü olacaklardır; çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
Allah, nebilerden kesin söz aldığında şöyle dedi: “Size kitap ve hikmet veririm de daha sonra yanınızda olanı tasdik eden /onaylayan bir resul /bir kitap gelirse kesinlikle ona inanacaksınız ve destek olacaksınız. Bunu kabul ettiniz mi? Bu ısrı /ağır yükü yüklendiniz mi?”. Onlar: “Kabul ettik!” dediler. Allah: “Siz buna şahit olun, sizinle beraber ben de şahidim.” dedi. (Âl-i İmran 3/81)
Isr, önceki ümmetlere yüklenen, gelecek nebiye inanma ve ona destek olma sorumluluğudur. Bu sebeple önceki nebîlerin ümmetlerinin Muhammed aleyhisselama inanma görevleri vardır. Gelecek son nebinin özelliklerinin Hinduizm’in kutsal metinleri olarak bilinen Vedalar’da bulunduğuna dair çeşitli araştırmalar mevcuttur[1]. Tevrat ve İncil’de bulunduğu ise Kur’an-ı Kerim’in şehadetiyle kesindir:
Onlar ümmi nebi olan bu Rasul’e uyan kimselerdir. Onun özelliğini yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulurlar. O Resul onlara, marufa uygun olanı emreder ve münkeri yasaklar. Temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Isr’larını, üzerlerindeki ağır yükleri kaldırıp atar. Kim ona inanır, onu destekler, ona yardım eder ve onunla birlikte indirilen nûra (Kitaba) uyarsa, işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır.” (A’raf 7/157)
A’râf Suresinin bu ayeti günümüzde de geçerliliğini koruduğuna göre, hem Kur’an’ın indiği dönemde hem de şimdi ehlikitabın yanında bulunup adına Tevrat ve İncil denen hangi kaynak varsa o kaynaklarda, son nebi olan Muhammed aleyhisselamı ve onun yapacağı işleri (kıble değişikliği, Allah’ın adıyla gelmesi vb.) tarif eden bilgiler mevcut demektir. Bu bilgiler sayesinde ehlikitap, Kur’an’ın beklenen kitap, onu getiren Muhammed aleyhisselamın da beklenen nebi olduğunu kolayca anlayabilir. Bunu kolayca anlayabilecekleri konulardan biri kıblenin değişmesi meselesidir[2]:
Kendilerine Kitap verdiklerimiz bunu (Kâbe’nin tekrar kıble olacağını), kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Ama onların birtakımı bu gerçeği bile bile gizlerler. (Bakara 2/146)
TASDİK KONUSUNDA MÜSLÜMANLARA DÜŞEN GÖREV
Günümüzde maalesef ehlikitaba karşı genel Müslüman söylemi, onların kitaplarının bozulmuş olduğu ve hiçbir işe yaramayacağı şeklindedir. Oysa Allah’ın emri ve Resulullah’ın (sav) sünneti, önceki kitapların yanlışlığını ortaya çıkarmak değil, Kur’an ile önceki kitaplar arasındaki tasdik ilişkisini ortaya koymak yönündedir. Daha önce de söylediğimiz gibi, mevcut kitaplar bu ilişkiyi ortaya koymak için yeterli bilgi içermektedir. Müslümanlara düşen, Kur’an’la onlar arasındaki ilişkinin kolayca kurulmasını sağlayacak Kur’an ayetlerinin gayrimüslimlere tebliğ edilmesidir. Bunun yapılması da ancak en güzel yolla olabilir:
Yanlış davranış içinde olanları hariç ehlikitapla /kitaplarında uzman kişilerle en güzel yöntemle mücadele edin. Onlara deyin ki: “Bize indirilene de size indirilene de inandık. Bizim ilahımızla sizin ilahınız birdir. Biz ona teslim olmuş kimseleriz.” (Ankebut 29/46)
Resulullah’ın gayrimüslim devlet başkanlarına gönderdiği tüm mektuplarda bu üslup ve ortak olan bilgiyi vurgulama yöntemi açıkça görülmektedir. Bu mektupların çoğunda Âl-i İmran suresinin 64. ayetine yer verilmiştir:
De ki “Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda ortak olan şu söze gelin: Allah’tan başkasına kul olmayalım. Ona hiçbir şeyi ortak saymayalım. Birimiz, birilerini Allah ile araya koyarak rabler edinmesin.” Yüz çevirirlerse deyin ki: “Şahit olun, biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.” (Âl-i İmran 3/64)
TASDİK KONUSUNDA EHLİKİTABA DÜŞEN GÖREV
Bizim onlara ilettiğimiz Kur’an ayetleriyle kendi yanlarında bulunan kaynaklar arasındaki tasdik ilişkisini kurmak ve bu sayede Kur’an’a inanmak, kendilerine kitap verilmiş olan kişilerin görevidir.
Yahudilerden kitaplarını iyi bilenlerin içinde bugün dahi kendi kaynaklarından yola çıkarak, Muhammed aleyhisselamın nebî ve Kur’an’ın da Allah sözü olduğuna şahitlik eden Yahudi âlimler vardır. Onlara düşen, kendi ulaştıkları bu bilgiyi halklarıyla da paylaşmak ve onları Kur’an’a uymaya davet etmek olmalıdır; çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim onca nimeti hatırlayın! Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. Yanınızda olanı tasdik eder özellikte indirdiğime (Kur’an’a) inanın. Onu görmezlikte direnenlerin ilki siz olmayın! Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın! Bana karşı yanlış yapmaktan sakının!” (Bakara 2/40-41)
ÖNCEKİ KİTAPLAR HAKKINDA ÖZET BİLGİ
Tasdik ilişkisinin kurulmasına daha fazla katkıda bulunabilmek için öncelikle hangi ilâhî kökenli kitabın kim tarafından nasıl isimlendirildiğini ve bunlar hakkındaki bakış açılarını bilmek fayda sağlayabilir. Kur’an’da Mecûsîler ve Sâbiîler de Yahudi ve Hristiyanlarla birlikte sayıldıklarından, onların da ehlikitap oldukları ve kitaplarında son nebinin geleceğine dair bilgilerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, Kur’an’da en çok bahsi geçen kitaplar olması sebebiyle Tevrat ve İncil üzerinde daha çok çalışmaktayız. Bu nedenle Kur’an’ın Tevrat ve İncil dediği kitaplarla Müslümanların, Yahudilerin ve Hristiyanların Tevrat ve İncil adıyla kabul ettikleri kaynakların neler olduğunu daha ayrıntılı açıklamanın faydalı olacağı kanısındayız.
KİTAB-I MUKADDES İLE KUR’AN’DAKİ “TEVRAT” VE “İNCİL” İLİŞKİSİ:
Türkçe’de Tevrat ve İncil kelimelerinin neye işaret ettiğine dair büyük bir kafa karışıklığı mevcuttur. Türkiye’de İncil denince çoğunluğun aklına Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri gelir. Ancak ülkemizde çoklukla bulunan, kapağında “İncil” yazan kitapla “Kutsal Kitap” ya da “Kitab-ı Mukaddes” yazan kitaplar birbirlerinin aynıdır ve içlerinde bu dört isimden çok daha fazla kısım bulunduğu görülür.
Bu yüzden öncelikle Eski Antlaşma, Yeni antlaşma, Tevrat, Tanah, İncil, Kitab-ı Mukaddes gibi kelimelerin neye karşılık geldiğine bakmamız faydalı olacaktır:
GELENEKSEL YANLIŞ:
Geleneksel İslam’da Musa’ya Tevrat’ın, Davud’a Zebur’un, İsa’ya da İncil’in verildiği söylenir.
Oysa Kur’an’ın, hiçbir bölümünde “Musa’ya Tevrat’ı verdik” ifadesi yer almaz. “Musa’ya kitabı verdik” (Hûd 11/110) ve “Bundan (Kur’an’dan) önce hem bir kılavuz hem de bir ikram olarak Musa’nın kitabı vardı” (Ahkaf 46/12) şeklinde ayetler mevcuttur. Demek ki Musa’dan sonra Muhammed aleyhisselamdan önce gelmiş olan -İsa dahil- İsrailoğulları nebilerine gönderilen vahiy, Musa’nın kitabı üzerine inşaa edilmiştir ve temel yasa ondadır. Diğer kitaplar da uygulamada çeşitli değişiklikler, kolaylıklar getirmiştir.
KUR’AN’A GÖRE TEVRAT VE MUSA’NIN KİTABI
Tevrat, Musa’dan (as) başlayarak İsa’ya (as) kadar gönderilmiş İsrailoğulları nebilerine indirilen vahiylerin toplamıdır. Çünkü Kur’an’da, birden çok nebinin Yahudiler arasında Tevrat’la hüküm verdikleri bildirilmektedir:
İçinde doğru yol rehberi ve bir nûr bulunan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebiler, Yahudilere onunla hüküm verirlerdi… (Mâide 5/44)
TEVRAT’IN BÖLÜMLERİ
Tevrat, yani Musa aleyhisselama verilmiş On Emri de barındıran ve içinde başka pek çok hüküm bildiren pasajın bulunduğu metinler, Hristiyan ve Yahudi kaynaklarında farklı şekilde sıralanmıştır. Türkçe çeviriler ve İngilizce çevirilerin çoğu Hristiyan sıralamasına göredir; “Yaratılış” adlı kitapla başlar ve İsa’dan önceki son İsrailoğlu nebisinin ismi olan “Malaki” kitabıyla biterler. Daha eski kullanımda bu kitaplara “bâb” denmiştir. Bu kitaplar toplamda 39 tanedir.
YAHUDİLERE GÖRE KUTSAL METİNLER:
Bu 39 kitap, İbranice “TORA”, “NEVİ’İM” ve “KETUVİM” adları verilen üç kısımdan oluşur. Bu kelimeler sırasıyla YASA, NEBİLER, YAZILAR anlamlarına gelir. İbranice kelimelerin kısaltmaları birleştirilerek TA-NA-KH ismi ortaya çıkarılmıştır. Yani 39 kitaptan oluşan İbranice kitapların toplamına Yahudilikte TANAKH denir.
“TORA”, Musa’ya verilmiş olan beş kitaptır ve On Emir dahil ana yasa buradadır.“NEVİ’İM”, sonraki İsrailoğulları nebilerine verilmiş kitapları içerir. Pek çok kitabın ismi, verildiği nebinin ismiyle aynıdır. Onlar da yasayı tasdik etmek ve yerine getirmekle görevlendirilmiştir. “Yeşu” kitabıyla başlayıp “Malaki” ile biter.“KETUVİM” ise “Mezmurlar” kitabıyla başlar ve “2. Tarihler” kitabıyla biter.
“Mezmurlar”, ilâhiler anlamına gelir. Çoğunun Kral Davud tarafından, kalan kısmının ise başka kişiler tarafından yazılmış olduğuna inanılır. Yahudiler, Davud’un nebi değil kral olduğuna ve dünyanın sonu yaklaştığında Davud’un soyundan olacak Mesih’in Tapınak’ı yeniden inşa ederek tüm Yahudileri sürgünden geri getireceğine inanırlar. Mezmurlar’ın Türkçedeki diğer adı Zebur’dur. Yani İslam literatüründe dört büyük kitaptan biri olarak Davud’a verildiği söylenen Zebur da Tevrat’ın 39 kitabından biridir. Bu doğaldır; çünkü zaten Davud da bir İsrailoğlu nebisidir.
Yahudiler İsa’yı nebi olarak görmezler, nebi Malaki’den sonra bir kitap indirildiğine inanmazlar. Dolayısıyla İncil’i reddederler, Yazılı Tevrat’a yani Tanakh’a “Eski Antlaşma” denmesini de kabul etmezler.
Yahudi sıralamasında Tanakh’ın NEBİLER bölümü YAZILAR bölümünden sonra yer alır, bu nedenle Tanakh, “Yaratılış” kitabı ile başlar ve “2. Tarihler” kitabıyla biter.
Yahudiler’e göre Tanakh, Yazılı Tevrat’tır; ama bir de Sözlü Tevrat yani Talmud vardır. Talmud, Rabbinik Yahudilik denen ve günümüzde uygulanan Yahudiliğin temelini oluşturur. İçinde Yazılı Tevrat’ın tefsiri, hükümlerinin açıklamaları, Yahudi din bilginleri olan Rabbi’lerin sözleri ve fetvalar da dahil çeşitli bilgiler bulunur.
Günümüz Yahudilerine göre Tora yani Yasa, Tanakh ile Talmud’un yani Yazılı Tevrat ile Sözlü Tevrat’ın toplamıdır.
Talmud’un içinde Tanakh’ta bulunmayan yasaklar ya da kurallar bulunduğu gibi Kur’an’la çok uyuşan hatta Kur’an’da bulunup Tanakh’ta bulunmayan bazı hükümlerin de yer aldığını görmekteyiz.
HRİSTİYANLARA GÖRE KUTSAL METİNLER:
Hristiyanların Eski Antlaşma (Eski Ahit) olarak isimlendirdikleri 39 kitabın kendi içlerinde sıralanması Yahudilerinkinden farklıdır; ama bunun pratikte önemi yoktur. Onların çoğuna göre Allah, oğlu İsa’yla, kanının dökülerek insanlığın günahının bağışlanması konusunda yeni bir antlaşma yapmış; İsa, çarmıhta ölümüyle bu antlaşmaya aracılık etmiştir. Bu nedenle artık Eski Antlaşma’nın “ilham verici bir metin” olmaktan öteye önemi yoktur, ona uymaları gerekmez.
“Yeni Antlaşma”, 27 kitaptan oluşur. Bunlardan ilk 4’ü bizim “Kanonik İnciller” olarak bildiğimiz Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’dır. Yani “Matta İncili” ya da “Yuhanna İncili” dendiğinde, aslında Kitab-ı Mukaddes’teki Yeni Antlaşma içinde birer kitaptan /bâbdan bahsedilmektedir.
Ülkemizde “Kutsal Kitap” veya “Kitab-ı Mukaddes” ismiyle anılan Hristiyan kutsal kitabı hakkında Bursa Protestan Kilisesi’nin tanıtımı şöyledir:
“Eski ve Yeni Antlaşma’dan oluşan kitap, Hristiyanlar için Kutsal Kitap’tır. İncil olarak bilinen Yeni Antlaşma, 27 bölümden (kitapçıktan) oluşur. Eski Antlaşma ise 39 kitapçıktan oluşur. Eski Antlaşma, genel halk arasında Tevrat ve Zebur olarak da bilinir. Kutsal Kitap, Tanrı’nın yazılan vahyidir ve 66 bölümden (kitapçıktan) oluşur. Bölümler birbirine tutarlıdır. Kutsal Kitap, Tanrı’nın sözüdür; günümüzde sağlam ve güvenilirdir. Orijinal el yazmalarında esinlenmiştir ve hatasızdır.”
MÜSLÜMANLAR AÇISINDAN DEĞERLENDİRME:
ESKİ AHİT HAKKINDA:
Allah Kur’an’da, Yahudi ehlikitap içinden elleriyle kitap yazıp Allah’a mal eden kişiler olduğunu (Bakara 2/79) ve onların Musa’ya verileni sayfa sayfa bölüp bir kısmını gizleyip bir kısmını beyan ettiklerini bildirmektedir. Ayrıca, Kur’an’ın ehlikitabın gizlediği pek çok ayeti ortaya çıkardığını (Maide 5/15) da söylemektedir. Öyleyse, Kur’an indiği dönemde de günümüzde de ehlikitabın Allah hükmü gibi uyguladığı hükümlerin arasında, gerçekten Allah kelamı olmayan kısımlar bulunabilir ya da Allah sözü olduğu halde insanlardan gizlenen hükümler olabilir. Nitekim Yahudilerin Sözlü Tevrat dedikleri ve M.S. 400-500 yılları civarında derlenmiş olan Talmud, Yahudi bilginlerin hükümlerini içerir; ama Yahudiler ibadetlerini, haram ve helalleri Yazılı Tevrat’a göre değil, Talmud’a göre düzenlemişlerdir ve yaşamlarını ona göre sürdürmektedirler.
YENİ AHİT HAKKINDA:
Yeni Ahit’te, İsa aleyhisselamın ağzından İsrailoğullarına seslenilen ve Allah kelamı olduğu kesin olarak anlaşılan, hatta İsa aleyhisselamın sözü olduğu halde hadis-i şerîf sanılan bölümler mevcuttur; ancak yine İsa’nın ölümünden sonra onun havarisi olan ya da olduğu iddia edilen kişiler tarafından yazılmış bölümler de vardır. Allah’ın, İsa’ya verdiğini söylediği kitap İncil olduğuna göre (Maide 5/46), onun ölümünden sonra söylenmiş sözler, Kur’an’da bahsi geçen İncil’e dahil olamaz.
KUR’AN’IN ÖNCEKİ KİTAPLARA BAKIŞI:
Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden yola çıkarak, İslam alemi, günümüzde Tevrat ve İncil’in artık hiçbir değer arz etmeyecek şekilde bozulduğu yönünde bir tutum sergilemektedir. Bunu da o kitapların “muharref” yani tahrîf edilmiş oldukları şeklinde ifade etmektedirler. Biz tahrîfin ne olduğunu en doğru şekilde yine Kur’an’dan öğrenebiliriz.
TAHRÎF
Tahrif (التحريف), “kenar, uç” anlamlarına gelen “h-r-f (حرف)” kökündendir. Tahrîf, bir kelimenin anlamını, kolayca anlaşılmayacak biçimde, sözün akışına uygun olmayan uca çekmektir. Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
Şimdi bunların (bu Yahudilerin) size inanıp güvenmelerini mi bekliyorsunuz? İçlerinden birtakımı Allah’ın sözünü dinler, (kendi kitabıyla) bağlantısını kurduktan sonra onu tahrif ederler /anlamını kaydırırlar. Bunu bile bile yaparlar.
Allah’ın kitabına inanıp güvenenlerle karşılaşınca “Biz de ona inanıp güvendik!” der, birbirleriyle baş başa kalınca da şöyle derler: “Allah’ın size gösterdiği şeyi (Kur’an’ın kitabımızla örtüştüğü gerçeğini) Rabbinizin katında size karşı delil olarak kullansınlar diye mi onlara söylüyorsunuz? Bu bağı kuramıyor musunuz?” (Bakara 2/75-76)
Bu ayetlere bakıldığında, kitaplarında uzman olan Yahudilerin bir kısmının, Kur’an ile kendi kitapları arasındaki tasdik ilişkisini kurduklarını, ancak bundan sonra bile bile tasdik edilmiş ifadenin anlamını sağa sola çektiklerini, böylece bu ilişkiyi herkesin görmesine engel olmak istediklerini görüyoruz. Oysa Allah, İsrailoğullarından, elçilerine inanıp güvenmeleri konusunda söz almıştır (Mâide 5/12). Bu sözü tutmadıkları ve kitabı tahrif ettikleri de yine Kur’an’da bildirilmektedir:
Verdikleri sözden dönmelerinden dolayı onları lanetledik /dışladık, kalplerini katılaştırdık. Kelimeleri asıl anlamlarından tahrif ediyor /kaydırıyor, akıllarında tutmaları istenen bilgilerin bir kısmını unutuyorlardı. Pek azı dışında onlardan hep hainlik göreceksin. Sen onlara bakma ve yeni bir sayfa aç. Allah güzel davrananları sever. (Mâide 5/13)
Tahrif, kelimelerin “mevazî”inden yani koyuldukları asıl anlamlardan başka tarafa çekilmeleri olduğuna göre, metinde değil anlamda yapılan bir çarpıtmadır.
Din bilginlerinin Tevrat üzerinde yaptıkları tahrif/ anlam çarpıtması, Tevrat’ın içinde de yer bulmaktadır:
“Nasıl, “biz bilge kişileriz, Rabbin Yasası bizdedir” diyebiliyorsunuz? İşte, bilginlerin yalancı kalemi Yasayı yalana çevirmiş.” (Yeremya 8/8)
SONUÇ:
Kur’an’da ehlikitabın yaptığı bildirilen tahrîf, gizleme, yazdıklarını Allah’a mâl etme gibi yanlışların asıl metinler üzerinden mi, Yahudi mealleri-tefsirleri ya da fıkıh kitapları üzerinden mi yoksa Hristiyan tercümeleri üzerinden mi yapıldığını araştırmak ya da metinlerin sağlamlığını sorgulamak gibi konular Müslümanlar olarak bizim ilgi alanımıza girmez; çünkü Allah’ın ön plana çıkardığı özellik, Kur’an’ın tasdik edici oluşudur. Resulullah’ın söz ve uygulamaları da önceki kitapların ya da kavimlerin yanlışlığını ortaya çıkarmak yönünde değil, Kur’an ile önceki kitaplar arasındaki tasdik ilişkisini ortaya koymak yönündedir. Bize düşen, bu ilişkinin kolayca kurulmasını sağlayacak Kur’an ayetlerinin gayrimüslimlere tebliğ edilmesidir. Bizim onlara ilettiğimiz Kur’an ayetleriyle kendi yanlarında bulunan kaynaklar arasında karşılaştırma yapmak, tasdik ilişkisini kurmak ve bu sayede Kur’an’a inanmak ise kendilerine kitap verilmiş olan kişilerin görevidir.
Zeynep DÖNMEZ
______________________________________
[1] https://muslimmirror.com/eng/prophet-muhammad-pbuh-in-hindu-scriptures/
https://www.abdulhaq.info/books/english/miws-new-ed-v2.pdf
[2] Gelecek nebinin kıble yönünü değiştireceğine dair bilgi Tevrat ve İncil’de yer almaktadır. Konunun ayrıntılı açıklaması için şu video izlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=5U_hq2gupBw&ab_channel=F%C4%B1tratTv
İlgili Yazılar
-
KUR’ÂN’DA SALAT KAVRAMI
1 Mart, 2024 -
TASDİK KONUSU VE ÖNCEKİ KİTAPLAR HAKKINDA ÖZET
27 Şubat, 2024 -
ŞAH DAMARI
15 Ağustos, 2023 -
GÖKLERE YOLCULUK İSRÂ VE MİRÂC
10 Ağustos, 2023 -
İKTİSADİ GELİŞME VE ZEKÂT
13 Haziran, 2023 -
CENNETTE HURİLER
23 Ocak, 2023 -
YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ
23 Şubat, 2022 -
KİTAP VE SÜNNET Mİ? KİTAP VE HİKMET Mİ?
10 Şubat, 2022 -
Ölüme Hazırlık
8 Haziran, 2021 -
BEDİR SAVAŞI VE KADER
31 Ağustos, 2020