Yazar Hakkında
Abdulaziz Bayındır
Kur’ân-ı Kerim’de Adam Öldürmenin Cezası Kısastır
Adam öldürmelerde kısas cezası şu ayetle Müslümanlara farz kılınmıştır.
“. Müminler! Öldürülen insanlar konusunda size kısas farz kılındı.” (Bakara 2/178)
Kısas, suç ile ceza arasında denkliği ifade eder. Suçla ceza arasındaki denklik, Kur’ân’ın temel kuralıdır.
Bir kötülüğün cezası, onun dengi bir kötülüktür. Kim bağışlar da arayı düzeltirse karşılığını Allah verir. O, yanlış yapanları sevmez.(Şura 42/40)
Kur’ân’a göre kısas, can güvenliğinin teminatıdır.
“Ey sağlam duruşlu kişiler[1] kısasta sizin için hayat vardır, belki korunursunuz.” (Bakara 2/179)
Osmanlı mahkeme kayıtlarındaki bir kısas davasının safhalarını görmek için tıklayın.
Kur’ân, davanın açılmasından cezanın infazına kadar, suçtan zarar gören tarafa yetki vererek onları tatmin eder.
“Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmeyin; haklı sebeple[2olursa başka. Kim haksız yere öldürülürse onun en yakınına (velisine) yetki vermişizdir. O da katili öldürme işinde aşırıya kaçmasın çünkü o yardım görmüştür.”(İsrâ 17/33)
Öldürülenin ailesine, katili bağışlama yetkisi verilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kim, öldürülenin kardeşi (mirasçısı) tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, marufa[3*] uysun ve bedeli güzelce ödesin. Böyle olması, Sahibiniz (Rabbiniz) tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir iyiliktir. Kim bundan sonra da düşmanlığı sürdürürse, ona acı bir azap vardır.” (Bakara 2/178)
Ölenin mirasçılarından biri razı edilirse kısas cezası düşer. Bu sebeple mükellef varislerin tamamı hazır olmazsa bu ceza infaz edilemez. Çünkü onlardan birinin merhamete gelip katili affetmesi umulur.
Tarafların anlaşmaya arzulu oldukları sezilen bütün davalarda hâkim, bir veya iki kere taraflara sulh tavsiye eder. Çünkü vereceği karar taraflar arasında düşmanlığa sebep olabilir. Davanın gereksiz yere uzamasına sebep olacağından hâkim, ikiden fazla sulh teklifinde bulunamaz.
Katil, tevbe ederek ahiretteki cezasından kurtulabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Onlar,Allah ile beraber başka bir tanrıyı yardıma çağırmazlar. (Kur’an’ın) Haklı (saydığı) bir sebep[3] yoksa Allahın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler; zina da etmezler. Kim bunları yaparsa doğal yapısından uzaklaşma cezasına çarptırılır. (Mezardan) kalkış günü onun cezası ikiye katlanır Sürekli itibarsızlık içinde kalır. Ancak dönüş yapan(tevbe eden), inanıp güvenen ve iyi iş yapan başka. Allah, onların hatalarını iyiliklerine sayar, iyilikleriyle değiştirir, iyiliğe çevirir. Çünkü Allah bağışlar, ikram eder”(Furkan 25/68-70)
Ceza infaz edildikten sonra, bir hata tespiti halinde geri dönülmesi mümkün olmaz. Bu sebeple böyle davalarda hâkime, cezayı düşürecek bir şüphe arama görevi verilmiş ve suçun objektif delillerle ispatı şart koşulmuştur. Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
«Yanılarak affetmek, yanılıp ceza vermekten iyidir.» (Tirmizi, Hudud, 6)
Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR
«Mahrûse-i Galata’ya tabi Kasaba-i Beşiktaş’da Sinanpaşa-yı atik Mahallesi ahalisinden olub Ahiçelebi Mahkemesi’nden olan keşif ilâmı mantukunca İstanbul’da Süleymaniye Tabhanesi’nde cerîhan vefat eden dergah-ı Ali yeniçerilerinin yirmibeş bölüge mahsus oda neferatından İbrahim Beşe b. Abdullah’ın veraseti zevce-i menkuhe-i metrukesi sahibe-i arzuhal Ayişe bint-i Abdülkadir ile mezbûre Ayişe’nin batnındaki hamle ba’de tahakkuki’l-inhisari’ş-şer’i zatı, katîl-i müteveffa-yı mezbûrun liebeveyn er karındaşı Ali ve liûm er karındaşı Süleyman b. Mehmed tarifiyle muarrefe olan zevce-i mezbûre Ayişe hatun, meclis-i şer’-i enverde ehân-ı mezkûran Ali ve Süleyman dahi hazır oldukları halde yine Dergah-ı Âlî yeniçerilerin yetmişbeş cemaat yoldaşlarından olub derun-i arzuhalde mezkûrü’l-isim olan İsmail Beşe b. Hasan müvacehesinde işbu ilâm tarihi senesi Zilkadeti’ş-şerife’sinin onikinci günü ki Çarşanba günü ba’de salati’z-zuhr mahrûse-i mezkûrede Valide Cami-i Şerifi Sukû’nda vaki’ etmekci fırını önünde, tarık-iamda işbu mezbûr İsmail Beşe, bir siyah kabzalı şiş tabir olunur alet-i cariha ile bigayr-i hakkinamden, keşf ilâmı natık olduğu üzre zevcim mezbûr İbrahim Beşe’nin arkasından, sağ tarafından bir yerinden darb ve cerh-i müshin ile mecrûh ve sahib-i firaş eylediğini ahrâr-ı rical-i müslimînden marrü’z-zikr Sinanpaşa mahallesi sakinlerinden el-Hac Ali b. Muhammed ve yine mahrûse-i mezkûreye tabi Tophane’de Firuzağa Mahallesi’nde sakin Bıçakcı Halil Beşe b. Muhammed nam kimesneler şehadetleriyle mezbûr İsmail Beşe muvacehesinde vech-i şer’i üzre isbat eyledikde şahidan-ı mezbûran mahallerinden vech-i şer’i üzre ta’dîl ve tezkiye olunmağın şehadetleri kabul olunup cerîh-i mezkûr İbrahim Beşe’nin cerh-i mezkûrdan müteessiren yevm-i mezkûrda kubeyl-i mağribde vefat eylediğini dahi saniyen tabhane-i mezkûre sakinlerinden lede’t-tezkiye adaletleri zahir olan Molla Osman b. İbrahim ve Muhammed b. Şaban nam kimesneler şehâdetleriyle yine mezbûr İsmail muvacehesinde vech-i şer’i üzre ba’de’l-isbat ve’l-kabul katl-i mezbûrun mucib-i kısas olmağla mucebiyle zevce-i mezbûre kebire olub haml-i mezkûrun validesi olmağla talebiyle ve ehan-ı mezkûran dahi bi’l-velaye talebleriyle katil mezbûr İsmail Beşe’ye kısasen kaved iktiza eylediği sekiz gün mukaddem Mahkeme-i Bab’da zabt ve tescil olunmuştur. Fermân-ıalilerine ilâm olunur. Fi 16 Zilhicce 1116»[4]
Bu belgenin temel ögeleri şöyle sıralanabilir:
a- Davacı: «Galata’ya bağlı Beşiktaş Kasabasında Sinanpaşa-yı Atik Mahallesi ahalisinden katledilen kişinin eşi Abdulkadir kızı Ayişe, ana baba bir erkek kardeşi Ali ve ana bir erkek kardeşi Mehmet oğlu Süleyman.
b- Davacı Ayşe’nin kimlik tespiti: “Katledilen kişinin, anababa bir erkek kardeşi Ali ve ana bir erkek kardeşi Mehmet oğlu Süleyman’ın tanıtmasıyla tanınan ölenin eşi Ayişe hatun…”
c- Davalının adı ve mahkemeye geldiği: Saraya bağlı yeniçerilerin yetmişbeş cemaat yoldaşlarından olub dilekçede adı geçen Hasan oğlu İsmail Beşe’nin yüzüne karşı….
d- Olay tarihi: 12 Zilkade 1116.
e- Davacının iddia ve talebi: “…işbu ilâm tarihi senesi Zilkade ayının onikinci Çarşamba günü öğle namazından sonra Galata’da Valide Cami-i Şerifi Çarşısı’nda bulunan ekmekci fırını önünde, ana caddede, adı geçen İsmail Beşe, siyah kabzalı şiş adı verilen, yaralayıcı alet ile haksız yere, taammüden, keşf ilâmında yazılı olduğu gibi kocam İbrahim Beşe’nin arkasından, sağ tarafından bir yerinden darb ve ağır bir yara ile yaralayıp yatağa mahkum ettiğini…”
f- Davalının cevabı: Bu belgede davalının cevabı yer almamıştır.
g- Davacının yaralama iddiasının ispatı: “…Hür müslüman erkeklerden Sinanpaşa mahallesinde sakin Muhammed oğlu el-Hac Ali Galata’ya tabi Tophane’de Firuzağa Mahallesi’nde sakin Muhammed oğlu Bıçakcı Halil Beşe adındaki kimselerin şahitliği ile adı geçen İsmail Beşe’nin yüzüne karşı ispat eyledikde…”
h- Yaralamanın ölüme yol açtığının ispatı “… adı geçen İbrahim Beşe’nin, aldığı yaranın tesiriyle aynı gün, akşam namazından biraz önce öldüğü tâbhânede (şifayurdu) bulunanlardan, güvenilirliği tespit edilen İbrahim oğlu Molla Osman ve Şaban oğlu Muhammed adlı kimselerin şahitliği ile İsmail’in yüzüne karşı meşru ispat yapılıp kabul edildikten sonra… “
i- Şahitlerin tezkiyesi
Hem yaralama hem de ölüme şahitlik eden kişilerle ilgili mahkemece bir tezkiye işlemi yapılıp şahitlerin güvenilir olduğunun tespit edildiği, belgede açıkça yer almaktadır.
“…adı geçen iki şahit, mahallerinden şeriata uygun olarak güvenilir oldukları belirlenip tezkiye olunmakla şahitlikleri kabul edilip….”
Yaranın tesiriyle öldüğüne şahit olanların tezkiyesi, ilâmda şu ifadelerle yer almıştır:
“… yapılan tezkiye ile güvenilirlikleri ortaya çıkan…”
j- Karar: “..adı geçen İsmail’in yüzüne karşı yasal olarak ispat yapılıp mahkemece kabul edildikten sonra yapılan katlin kısas cezasını gerektirmesi sebebiyle maktulün eşi büluğ yaşına varmış olub hamile olduğu çocuğun annesi olarak talebiyle ve adı geçen iki kardreşin de çocuğun velisi sıfatıyla talepte bulunmalarıyla adı geçen katil İsmail Beşe’ye kısas cezası gerektiği… “
j- İnfaz kaydı
Belgede infaz ile ilgili sadece şu cümle yer almaktadır “…Fermân-ı âlîlerine ilâm olunur. ».” Bu cümle, infazın Padişahın emri ile gerçekleşeceğini ifade etmektedir.
k- İlâm tarihi: Fi 19 Zilhicce 1116[5]
Karar ilâm tarihinden sekiz gün önce verilmiş, ilâm daha sonra yazılmıştır. Bu husus belgede şu şekilde geçmektedir: “… İsmail Beşe’ye kısas cezası gerektiği sekiz gün önce Bab Mahkemesinde zabt ve tescil olunmuştur…”
Ölüm olayının olduğu gün kısas cezası kararı verilmiş olmaktadır.
(Kaynak, Abdulaziz BAYINDIR, İslam Muhakeme Hukuku, s. 24-25, İstanbul 1986.)
«Medine-i Üsküdar’da Ahmedçelebi Mahallesi’nde sakin iken ber vech-i âtî mecrûhen katl olunduğu lede’l-keşf zahir olan Hafız Ahmed b. Ali b. Ahmed’in babası ve hasren varisi ile Abdullah b. Hüseyin b. Osman’ın babası ve tarafından ber vech-i ati sulha vekil olduğu şahideyn ile sabit olan mezbûr Hüseyin müvacehesinde, «Müvekkil mezbûr Abdullah tarih-i ilâmdan üç gün mukaddem kubeyl-i mağribde medine-i mezbûrede Yenimahallede, tarik-i âm üzerinde oğlum mezbûr Hafız Ahmed’i arkasından ve sağ koltuğu altından bi gayri hakkin amden bıçak ile darb ve cerh ve katl eyledi, deyu davaya tasaddi eylediğimde, ol dahi inkâr etmekle beynimizde ba’de vukûi’l-münakaşa beynimize müslihûn tavassut idüb dava-yı mezkûremden vekil mezbûr ile an-inkarin beni yüz kuruş üzre sulh eylediklerinden ben dahi sulh-u mezbûru kabul ve bedel-i sulh meblağ-i merkûm yüz kuruşu vekil mezbûr yedinden tamamen ahz ve kabz ve oğlumun dem ve diyetine müteallika amme-i daâvîden müvekkil mezbûr Abdullah’ın zimmetini ibrâ ve iskat eyledim, didikte vekil mezbûr dahi tasdik eylediği tescil-i şer’i olunub kat’ı-niza eyledikleri mübaşir kulları iltimasıyla huzûr-i âlîlerine ilâm olundu. Fi 28 Rebiülevvel 1179»[6]
Bu belgenin temel ögeleri şöyle sıralanabilir:
a- Sulhun tarafları “… Öldürülen Hafız Ahmed’in babası ve tek varisi Ali ile Abdullah’ın babası ve tarafından aşağıdaki gibi sulha vekil olduğu iki şahit ile sabit olan Hüseyin… “
b- Araya iyi niyetli kişilerin girip tarafları barıştırmaları:
“…aramızda karşılıklı suçlamalar yapıldıktan sonra araya iyi niyetli kişilerin girip bütün davalardan, adı geçen vekil ile beni yüz kuruş üzre sulh eylediklerinden… “
c- Sulhun şekli
Sulh üç şekilde olur: Birinde davalı iddiayı kabul etmez, davacı da ispattan aciz kalır, aradaki niza bitsin diye sulh yapılır ki, buna “an inkarin sulh” adı verilir. Diğeri, davalının idiayı kabul etmesinden sonra yapılan sulhtur, ona da an ikrarin sulh adı verilir. Üçüncüsü ise davalının iddiayı red veya kabul yerine sükut etmesi üzerine yapılan an sükutin sulhtur[7].
Bu belgede, öldürülen Ahmed’in babası Hüseyin, katil zanlısı Abdullah’a karşı taammüden adam öldürme davası açmış, Abdullah suçu kabul etmemiş, davacı da iddiasını ispat edememiştir. Bu sebeple buradaki sulh, “an inkarin sulh”tur. Hüccetin ilgili kısmı şöyledir:
“…«Müvekkil Abdullah, ilâm tarihinden üç gün evvel güneşin batmasından biraz önce Üsküdar’da Yenimahalle’de, ana yol üzerinde oğlum Hafız Ahmed’i arkasından ve sağ koltuğu altından, haksız yere taammüden bıçak ile vurup yaraladı ve öldürdü, diye iddia ettiğinde, o da inkâr etmekle aramızda karşılıklı suçlamalar olduktan sonra…”
d- Sulh bedeli
İddia sahibinin sulha razı olmak için istediği bedele sulh bedeli denir.
“…davamdan, Abdullah’ın vekili ile an-inkarin beni yüz kuruş üzre sulh eylediklerinden ben dahi sulhu kabul ve sulh bedeli olan yüz kuruşu vekilin elinden tamamen ahz ve kabz ….”
e- Nizaın sona erip davanın sonuçlanması
Yapılan sulh nizayı sona erdirip davayı sonuçlandırmaktadır. Bu durum belgede şu şekilde ifade edilmektedir:
“…oğlumun kan ve diyetine ilişkin bütün davlardan müvekkil Abdullah’ın zimmetini akladım dedi ve bunu davalı vekili de kabul etti. Bunun mahkeme siciline kaydedildiği ve aradaki nizayı bitirdikleri mübaşir vasıtasıyla huzûr-i âlîlerine ilâm olundu. »… “
f- Sulh tarihi
Fi 28 Rebiülevvel 1179
Olay 25 Rebiulevvel’de olduğuna göre dava dört gün sonra sulh ile sonuçlanmış olmaktadır.
(Kaynak, Abdulaziz BAYINDIR, İslam Muhakeme Hukuku, s. 21-22, İstanbul 1986.)
______________________________________
[1]. Cevheri, es-Sıhâh, l-b-b mad., c: 1, s: 216.
[2]. Bunlar kısas (Bakara 2/178), savaşta vuruşma anı (Muhammed 47/4) ve terör (Maide 5/33) suçudur.
[3]. Bunlar kısas (Bakara 2/178), savaşta vuruşma anı (Muhammed 47/4) ve terör (Maide 5/33) suçudur.
[4] İst. Bab mahkemesi, 2/192 numaralı sicil, v. 78-a. ( İstanbul Müftülüğü Arşivi.)
[5] – Belgede 16 Zilhicce tarihi geçmektedir. Ancak olay, İlâm tarihinden 8 gün önce, 12 Zilhicce günü meydana geldiği için tarihin hatalı olduğu ve 19 Zilhicce olması gerektiği ortaya çıkar.
[6] Üsküdar Kadılığı, 6/466 numaralı arz defteri, v. 53-b. ( İstanbul Müftülüğü Arşivi)
[7] – Bilmen, VIII/7, paragraf 13.
İlgili Yazılar
-
Kuramer Kuramer’e Karşı
27 Aralık, 2018 -
Nasr Suresinin Başına Gelenler
6 Şubat, 2018 -
Nuh Tufanı İle İlgili Değerlendirmemiz
8 Ocak, 2018 -
Sayın Cumhurbaşkanım, Allah’ı İkinci Sıraya Koyanlardan Olmayın
23 Aralık, 2017 -
İdlib Katliamı
5 Nisan, 2017 -
Paralel Dinin Kâinat İmamı
27 Temmuz, 2016 -
Kuşların Günlük İbadet Vakitleri
6 Temmuz, 2015 -
Diyanet İşleri Başkanlığına ve Destekçilerine Açık Mektup
30 Haziran, 2015 -
Nebîyi ve Ulemâyı Tanrılaştırma
22 Mayıs, 2015 -
Halifelik Makamı ve Teokrasi
22 Mayıs, 2015